Her şeyin başlangıcı hakkında söylenen cümleler, çoğu zaman sessiz bir soruyla biter: “Peki ama ondan önce ne vardı?”Bing Bang, bu soruya verilmiş görsel ve işitsel bir yanıt gibi duruyor.İsviçreli sanatçı Etienne Krähenbühl, yaklaşık 1600 metal parçayı birbirinden incecik fil dişi gibi kablolarla havada asılı tutarak, evrenin doğumunu simgeleyen dev bir küre yaratıyor. Bu küre hem

🌊 Deniz kenarında bir çürümenin sesi gibi başlıyor her şey. Sahildeyiz. Ama bu bir tatil değil. Bir bakış mesafesinden izliyoruz sahneyi – ya da daha doğrusu, bir gezegeni.Güneş tepede parlıyor; bronzlaşmış tenler, havlu üstüne yayılmış bitkin kollar ve başları yanmış çocuk çığlıkları. Bu görüntü bize tanıdık. Gözümüzle değil, belleğimizle izliyoruz. Müzik başlıyor ama bir orkestra

🪐 Analog estetik, uzay çağının nostaljisi ve sesin somut bir forma bürünmesi… Eğer sesin bir şekli olsaydı, muhtemelen Love Hultén onu çoktan inşa etmişti.İsveçli sanatçı, zanaatkâr, ses kâşifi… ama en çok da geleceğin geçmişten nasıl göründüğünü bilen biri. Love Hultén’in işleri birer enstrüman değil; hem objeye hem sese hem de zaman duygusuna müdahale eden fütüristik

1980 Providence, Rhode Island doğumlu Christian Rex Van Minnen, çağdaş sanat sahnesinin en dikkat çekici figürlerinden biridir. Sanatçı, Rönesans dönemi yağlıboya tekniklerini 21. yüzyılın absürtlüğüyle harmanlayarak kendine özgü, sürrealist ve çoğu zaman grotesk bir estetik yaratır. Colorado’da büyüyen ve 2002’de Regis Üniversitesi’nden mezun olan Van Minnen, kariyerine 2005-2006 yıllarında başlamış ve geleneksel sanat dünyasının bariyerlerini

Singapur’daki Sundaram Tagore Galerisi, Pekin merkezli sanatçı Zheng Lu’nun büyüleyici sergisi “Zheng Lu: The Dry Riverbed Finds No Thanks For Its Past”‘a ev sahipliği yapıyor. 24 Mayıs – 26 Temmuz 2025 tarihleri arasında gezilebilecek bu sergi, sanatçının Rabindranath Tagore’un şiirlerinden ilham alan yeni eseri Tide Crossing ve beğenilen Water in Dripping serisinden son heykelleriyle sanatseverleri

Kanagawa, Japonya merkezli Hirosuke Yabe, geleneksel bir Japon baltası olan nata kullanarak ahşap heykeller yaratıyor. Hızlı, kısa vuruşlarla, şaşırtıcı bir insan ifadesi yelpazesi ortaya çıkarıyor. Sadece birkaç inçten birkaç fite kadar değişen boyutlarda, yüzleri yüzlerin üzerine istifliyor, bir köpeğe alaycı bir gülümseme oyuyor, eklemli dudaklarla öpücük gönderen bir gövdeye altı bacak veriyor. Enkū gibi, 120.000

1975’te Kaliforniya’da doğan ve Brooklyn’de yaşayan çağdaş sanatçı Dustin Yellin, doğa, teknoloji ve insanlık arasındaki karmaşık ilişkiyi ele alan katmanlı hikaye anlatıcılığıyla tanınır. Resim, heykel, animasyon ve kurumsal işbirliği gibi çeşitli mecralarda çalışarak, tüm canlıları birbirine bağlayan gizli ağları ortaya çıkaran sürükleyici ve düşündürücü eserler yaratır. Yellin, özellikle çığır açan cam heykelleriyle uluslararası alanda tanınmaktadır.

İsveçli sanatçı Joakim Ojanen, şişkin, sıradışı seramik heykelleri ve sürrealist tablolarıyla izleyiciyi kendine çeken eşsiz bir estetik evren sunuyor. 1985 doğumlu Ojanen, sanat yolculuğuna grafiti ile başlamış, ardından animasyon ve diğer sanat formlarına yönelmiştir. Çalışmaları, çizgi roman dilini anımsatan ikonografisiyle dikkat çekerken, Philip Guston ve Keith Haring gibi sanatçıların eserlerinden esintiler taşır. Ojanen’in karakterleri hem

Alman ve Polonya kökenli İngiliz sanatçı Wolfe von Lenkiewicz, felsefe eğitimini York Üniversitesi’nde tamamlamış ve şu anda Londra’da yaşamakta ve çalışmaktadır. Sanat pratiği, geleneksel yağlıboya resmini ileri teknolojik yeniliklerle harmanlayarak, eserlerinde olağanüstü bir hassasiyet elde etmek için difüzyon modellerine sahip düğüm tabanlı bir sistemi benzersiz bir şekilde kullanır. Von Lenkiewicz, dijital ve dokunsal sanat arasındaki