Mercedes Stalenhoef’in yönettiği I Shall See (Ik zal zien), izleyicisini görme eyleminin ötesine taşıyan, şiirsel ve derin bir kayıp hikâyesi. Senaryosunu Britt Snel’in kaleme aldığı film, genç bir kadın olan Lot’un (Aiko Beemsterboer) aniden görme yetisini kaybetmesiyle başlıyor. Bir anda tüm renkler, şekiller ve yüzler silinirken, hayat bir sis perdesine dönüşüyor. Fakat bu karanlık, Lot için sadece bir yokluk değil; yeni bir algının, yeni bir yaşam biçiminin başlangıcı haline geliyor.
Stalenhoef, belgesel kökenli bir yönetmen olarak gerçekliğin kırılgan yanlarını olağanüstü bir hassasiyetle yakalıyor. Lot’un dünyası artık ışığın değil, seslerin, dokuların, anıların ve hayallerin dünyası. Kamera zaman zaman bulanıklaşıyor, bazen görüntü tamamen kararıyor; duyulan bir nefes, bir adım, bir rüzgâr sesi yerini bir sahnenin duygusuna bırakıyor. Görüntü yönetimi, bu duyusal dönüşümü izleyiciye aktararak karanlığı bir deneyim hâline getiriyor.
Aiko Beemsterboer, sessizliğiyle konuşan bir performans sergiliyor. Lot’un korkusu, öfkesi ve kabullenişi birer monolog değil, birer nefes gibi aktarılıyor. Oyuncunun yüzündeki küçük mimikler, gözlerinin artık göremese de duyguları anlatma biçimi, filme neredeyse belgesel bir samimiyet kazandırıyor. Minne Koole (Micha) ve Roman Derwig (Casper) karakterleriyle çevresinde yer alan kişiler, onun yeniden doğuş sürecinin sessiz tanıkları hâline geliyor.
Film, görme kaybını bir trajedi olarak değil, insan algısının yeniden inşası olarak ele alıyor. Stalenhoef’in kamerası, karanlığı bir son değil, bir yeniden doğum alanı gibi resmediyor. Bu yönüyle film, Sound of Metal ya da The Diving Bell and the Butterfly gibi duyusal sinemanın çağdaş örnekleriyle aynı çizgide duruyor. Ancak Stalenhoef’in farkı, hikâyeyi feminen bir sezgisellik üzerinden kurması; kaybı bir eksilme değil, derin bir farkındalığa dönüşüm olarak anlatması.
Görsel üslubu kadar işitsel dünyası da çarpıcı. Yankılanan ayak sesleri, uzaktan gelen dalga sesleri, bir elin masa kenarına sürtünüşü… Bu detaylar Lot’un içsel dünyasını görünür kılıyor. Film boyunca sessizlik bile bir diyalog gibi işliyor; seyirci, görmediği bir dünyanın varlığını duyarak hissediyor.
I Shall See, 3 Nisan 2025’te Hollanda’da gösterime girdi ve yerel basından büyük övgü aldı. Labyrint Film ve NTR ortak yapımı olan film, Rotterdam Film Festivali ve Venice Days 2025 için güçlü adaylar arasında anılıyor. Şimdiden En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Görüntü Yönetimi dallarında adaylıklar elde etti.
Variety, filmi “karanlığı bir duygular dili hâline getiren hipnotik bir yolculuk” olarak tanımlarken; The Hollywood Reporter, Stalenhoef’in “kırılgan ama ışıkla dolu bir direnç hikâyesi” yarattığını yazdı. Cineuropa, filmi “görüşün yerine ruhu koyan bir deneyim” olarak övdü. Hollanda basınında De Volkskrant, “karanlığın içinde yeniden doğan bir insanın en samimi portresi” olarak niteledi.
IMDb’de 7.3 puan alan film, izleyiciler tarafından “sessiz ama etkileyici”, “meditatif” ve “huzur verici” olarak tanımlanıyor. Letterboxd yorumlarında ise sıkça “nefes alan bir film” ifadesi geçiyor — birçoğu, hikâyenin temposunun yavaşlığını bir eksiklik değil, filmin özü olarak görüyor.
I Shall See, görmenin sadece bir duyudan ibaret olmadığını, algının ve kabullenişin aslında kalpten geldiğini hatırlatıyor. Mercedes Stalenhoef’in şiirsel anlatımıyla birleşen Aiko Beemsterboer’un kırılgan performansı, bu filmi modern Avrupa sinemasının en dokunaklı örneklerinden biri hâline getiriyor.
Apartman No:26 Notu: Sessiz, duyusal ve derin bir deneyim. I Shall See, izleyiciyi sadece karanlığı değil, karanlığın içindeki hayatı da görmeye davet ediyor — gözlerle değil, ruhla.