Venedik Film Festivali’nin dingin sularında prömiyer yapan Roderick Warich’in “Funeral Casino Blues” filmi, 2025’in en konuşulacak sinema deneyimlerinden biri olmaya aday. Bu 153 dakikalık uzun soluklu melodram, noir ve aşk hikâyesi, Bangkok’un neonla yıkanmış gecelerinden Kamboçya sınırının ıssız köylerine uzanan bir görsel şiir. Film, sadece bir kayboluş hikâyesi değil; aynı zamanda görmezden gelinen hayatların, sessizce silinen kimliklerin ve sosyal adaletsizliğin gölgesindeki kırılgan bir aşkın alegorisi.
Filmin kalbinde, ailesini geçindirmek için çabalayan otel resepsiyonisti Jen ve kumar borçlarıyla boğuşan barmen Wason yer alıyor. İkilinin yolları kesiştiğinde, büyük sözlerden değil, paylaşılan suskunluklardan ve küçük jestlerden beslenen kırılgan bir aşk filizleniyor. Ancak Bangkok, bu umut kadar tehlikeyi de içinde barındırıyor ve Jen’in aniden ortadan kaybolması, geriye sadece bir arayış ve belirsizlik bırakıyor.
Warich’in kamerası, Bangkok’u basit bir fon olarak kullanmıyor; onu, karakterlerin sıkışmışlığını görünür kılan, nefes alan, canlı bir karakter gibi resmediyor. Neon ışıklarıyla parlayan barlar, dar sokaklar ve uzun gece yolculukları, borç ve yoksunlukla ezilen kahramanların içinde bulunduğu çıkmazı yansıtıyor. Öte yandan, Kamboçya sınırındaki dingin köy yolları, şehrin kaotik ruhuna bir ayna tutarak hikâyenin katmanlarını derinleştiriyor.
“Funeral Casino Blues” filminin temel gerilimi, yalnızca finansal değil, aynı zamanda varoluşsal bir tuzak olarak ele alınan borç kavramından besleniyor. Wason’ın kumar masasında başlayan çaresizliği, Jen’in toplumun görmezden geldiği yükleriyle birleşerek, izleyicinin ruhunda kalıcı bir iz bırakıyor. Jen’in kayboluşu, görünmez olanın bir noktada tamamen yok sayılabileceğinin sarsıcı bir sembolüne dönüşüyor.
Film, temposunu bilinçli olarak ağır tutuyor. Uzun bakışlar, sessizlikler ve gündelik yaşamın sıradan ayrıntılarıyla örülmüş bu sinema dili, izleyiciden sabır talep etse de, karşılığında eşsiz bir deneyim sunuyor. Eleştirmenler, filmi hipnotik bir noir olarak tanımlıyor ve bu sabırlı anlatımın, filmin asıl gücü olduğunu vurguluyor.
Geriye, ışıkların sönüp gecenin ağırlaştığı anlarda bile zihinde yankılanan bir his kalıyor: Sosyal adaletsizliğin gölgesinde, insan bağlarının ve aşkın ne kadar kırılgan ama bir o kadar da gerekli olduğuna dair güçlü bir hatırlatma. Film, 2025’in en unutulmaz sinema deneyimlerinden biri olmaya aday.