On yıl boyunca aristokrat görkemiyle ve hizmetliler katının sessiz dramlarıyla bir kuşağın ekrana bağlandığı Downton Abbey, “Grand Finale” ile perdeyi kapattı. Ancak bu kapanış, diziyi bir fenomen haline getiren en önemli karakterin yokluğunu derinden hissettiriyor: Dame Maggie Smith’in canlandırdığı Dowager Kontes Violet Crawley.
Julian Fellowes’un yarattığı bu evren, tarihin büyük kırılmaları arasında ayakta kalmaya çalışan bir ailenin hikâyesi olsa da, izleyicinin hafızasında en çok Violet’in keskin zekâsı ve ince alayları kaldı. Onun sözleri, geleneklere bağlı bir matriarkın direncinden çok daha fazlasını taşıyordu; kuşaklar arası çatışmaları, ilerleme karşısındaki tereddütleri ve aileye duyduğu derin bağlılığıyla dizinin en canlı damarını oluşturuyordu.
“Grand Finale”, Crawley ailesini matriarklarını kaybetmiş halde gelecekle yüzleştiriyor. Lady Mary’nin yeni sorumlulukları, aile içinde bir değişimin işaretini verse de film, Violet’in yokluğunda dramatik yoğunluğunu kaybediyor. Özellikle dizinin son sahnesinde geçmişten alınan görüntülerle yapılan vedanın, sahici bir ağırlık taşırken yapay bir duygusallıktan uzak kalması, Smith’in mirasına saygı niteliğinde.
Yine de sorun, Violet’siz bir anlatının yarattığı boşlukta. Final, aristokrasinin gerileyen gücüne dair güçlü bir yüzleşme fırsatı sunabilirdi; bunun yerine güvenli sularda kalmayı tercih ediyor. Belki de asıl kapanış, A New Era ile zaten yapılmıştı. Grand Finale, tam anlamıyla bir zirve olmasa da Maggie Smith’in hatırasını parlatmaya devam ediyor. Onun keskin bakışları ve sarsılmaz sözleri olmadan, Downton Abbey bir daha asla aynı olmayacak.