Akıştasın: “White Columns”: “Gordon Matta-Clark: NYC Graffiti 1972/3” Sergisi

Yükleniyor
svg

“White Columns”: “Gordon Matta-Clark: NYC Graffiti 1972/3” Sergisi

Haziran 20, 20255 dk okuma süresi

New York’un sanatsal geçmişinde, grafitinin ilk yılları hep büyüleyici bir ışıltıyla parıldar. O dönem, adeta bir roman sahnesi gibi romantik bir şekilde kutlanır, sinematik bir cazibe kazanır. O günleri yaşayamayan bizler için o atmosferi hayal etmek zordur, değil mi? İşte tam da bu yüzden, White Columns’da yer alan “Gordon Matta-Clark: NYC Graffiti 1972/3” sergisi, bittiği için bile içimizde tarifsiz bir anı bırakan, mutlaka görülmesi gereken bir etkinlikti. 17 Mayıs’a kadar (91 Horatio Street, West Village, Manhattan) devam eden bu sergi, sanat tarihinin bu eşsiz kesişim noktasını Roger Gastman ve Jessamyn Fiore’nin küratörlüğünde ustaca gün yüzüne çıkardı.

Artworks displayed across several white walls in a gallery. On the left wall are three framed photographs hung in a horizontal line; above the framed works is a long, unframed photograph that stretches across the entire left wall and extends onto the rear wall. A sculpture of a rectangular piece cut out of a car rests on a pedestal in the corner. To the right on the rear wall are three framed black and white photographs hung in a vertical line. Further to the right is a freestanding wall covered entirely in a vinyl photo mural of a man cutting into a graffiti-covered van with a blowtorch. A vitrine containing ephemera is positioned against this wall.

1972’den itibaren Gordon Matta-Clark, şehrin grafiti sanatçılarının ve eserlerinin binlerce fotoğrafını çekmiş. Sergide, grafitinin sıradan bir eğlenceden nasıl gerçek bir sanat eserine, bir arşiv öğesine ve Matta-Clark’ın fotoğraflarıyla dolu önemli bir döneme dönüştüğünü birebir deneyimledik. O yıllarda Matta-Clark, New York’un sanat sahnesinde zaten tanınan bir isimdi; avangart sanat pratiğiyle birlikte, White Columns (daha sonra 112 Greene Street olarak bilinecek) alternatif bir sanat alanı ve efsanevi sanatçı tarafından işletilen restoran Food’u kurmuştu. İşte burada, el yapımı grafiti sanatının jelatin gümüş baskıları, imgeleri yeniden tanımlayarak kurumsal sanatı şekillendiriyordu.

A photograph of several walls in a gallery; through the gap between two walls, a metal sculpture resting atop a plinth can be seen in a corner. On the wall above this hangs a scroll-like black and white photograph of graffiti-covered subway trains; only a portion of the long photograph can be seen before it is cut off by the walls ahead of it.

White Columns, konuyu derinlemesine incelemek için yeterince özgün bir his veriyordu, bir varlık duygusu taşıyordu. Sergi, anlatımın didaktik boyutundan uzaklaşmıyor, aynı zamanda Matta-Clark’ın bu tarihteki rolünü abartmadan sunuyordu. Fotoğraflar, belirli bir tarihsel kaydı sanat eserlerinden daha önemli kılıyordu. Grafiti sanatçılarını öne çıkarmak ve onların çalışmaları üzerinde bir seçim yapmak arasındaki o ince çizgide ustaca yürüyorlardı. Açıklamalar, grafiti ile kavramsal sanat arasındaki ittifakı vurgulasa da, sergide en fazla hissettiğimiz şey, grafiti sanatının dinamik enerjisi ve yaratıcılığıydı. Daha az bilinen sanatçılar bile odanın duvarlarını parlak renklerle dolduruyordu. Örneğin, Futura 2000’in henüz 18 yaşındayken yaptığı bir çalışma, buz mavisi tonlardaki etiket denemeleriyle genç yaştaki yeteneğin parıltısını gözler önüne seriyordu.

An overhead view of a vitrine filled with materials relating to graffiti culture in New York in the early 1970s, including drawings, photographs, old subway tokens and other vintage ephemera.

Sergi, grafitinin bir sanat biçimi olarak gelişimine katkıda bulunan, ancak sanat dünyasının figürleri haline gelememiş sanatçılara dair arka plan bilgileri sunuyordu. Özellikle dikkat çekici bir eser, SKJ 171 (1973) tarafından oluşturulan deneysel bir işaret içeriyordu; metin, onun Birleşik Graffiti Sanatçıları (UGA) üyesi olduğunu belirtiyor ve sanat eserlerini erken dönemde belgelediğini açıklıyordu. Topcat 126’nın 1971’de Philadelphia’dan Manhattan’a taşınan yazma tarzı hakkında bilgi edinirken, “Broadway zarif” çalışmasını tanıdık. 1973 çiziminin altında yer alan kalın yakut kırmızı harfler, gerçekten göz alıcıydı.

Vitrinlerde sergilenen eskiz defteri sayfaları, sprey boyalar ve diğer kişisel öğeler, bizlere sanatçıların dünyasına daha samimi bir bakış sundu. Bu çizimler, eskizler ve resimler, bizi adeta o döneme ışınladı, sanki biz de oradaymışız gibi hissettirdi. Gordon Matta-Clark’ın “Graffiti Truck” (1973) belgeleri ise, bir sanat eserinin nasıl bir zaman kapsülü olabileceğini gösteriyordu.

Sergi, grafiti sanatının o dinamik yapısına odaklanarak, geçmişteki dönemi etkili bir biçimde tekrar gün yüzüne çıkardı. White Columns’daki bu ziyaret, grafitinin sadece bir duvar süsü değil, aynı zamanda derin bir sanatsal ifade ve toplumsal bir arşiv olabileceğini bir kez daha kanıtladı. Böyle bir deneyimi yaşamış olmak, gerçekten de hafızamızda yer eden, ilham verici bir anı olarak kaldı.

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum bırak

Cevap ver

Yükleniyor
svg