Akıştasın: Yakında Sinemalarda: “El Jockey” (Kill the Jockey) ile Adrenalin ve Gizem Bir Arada!

Yükleniyor
svg

Yakında Sinemalarda: “El Jockey” (Kill the Jockey) ile Adrenalin ve Gizem Bir Arada!

Temmuz 1, 20256 dk okuma süresi

Komşu, haberi sana okumamı ister misin?

Hazırlanın, çünkü Arjantin sinemasından gelen, sizi koltuğunuza çivileyecek, stil sahibi bir neo-noir gerilimle karşı karşıyayız! Yönetmen Luis Ortega’nın imzası taşıyan “El Jockey” (Uluslararası adıyla “Kill the Jockey”) filmi, Arjantin at yarışlarının yüksek bahisli, yozlaşmış dünyasına bir yolculuk vaat ediyor. Bu, sadece bir suç hikayesi değil; aynı zamanda kimlik, çaresizlik ve vahşi başarı arayışının tüyler ürpertici bir portresi. Film, 2 Temmuz Çarşamba günü sinemalarda izleyiciyle buluşuyor, kaçırmayın!

Filmin kalbinde, tehlikeli bir borç, suç ve hırs ağına dolanmış iki genç jokey, Armando ve Abel var. Bir zamanlar gelecek vaat eden, ancak şimdi borç batağında yüzen jokey Armando (Nahuel Pérez Biscayart’ın canlandırdığı karakter), başarısız bir uyuşturucu teslimatının ardından kendi ölümünü sahnelediğinde, ona ikizi kadar benzeyen Abel da zorla onun yerine geçmek zorunda kalıyor. Bu durum, Abel’i güçlü suç baronlarına karşı heyecan verici ama bir o kadar da tehlikeli bir yarışın içine sokuyor.

Pistten Yeraltı Dünyasına: Kimliklerin Bulanıklaştığı Bir Yolculuk

Filmde, bir zamanlar ünlü olan genç jokey Armando, acımasız gangster Sere’ye (Daniel Melingo) olan borçları yüzünden dibe vuruyor. Bu borçlardan kaçmak için tehlikeli bir görevi kabul ediyor: Sere için bir bavul dolusu uyuşturucu teslim etmek. Ancak teslimat korkunç bir şekilde ters gidince, Armando panik ve çaresizlik içinde kendi ölümünü sahneleyerek ortadan kayboluyor. Bu şok edici olay, yüksek profilli yarış dünyasında ve Sere için büyük bir boşluk yaratıyor.

İşte tam bu noktada Abel (yine Nahuel Pérez Biscayart tarafından canlandırılıyor), Armando’ya inanılmaz derecede benzeyen, daha genç ve daha az deneyimli bir jokey olarak sahneye çıkıyor. Sere, kayıplarını telafi etmek ve kontrolü elinde tutmak için bir fırsat kollayarak, Abel’i Armando’nun kimliğine bürünmeye zorluyor. Abel, başlangıçta dirense de, kendini ikizinin tehlikeli ayakkabılarına adım atmaktan başka çaresi olmadığını görüyor.

Artık Abel, Armando’nun geride bıraktığı tehlikeli dünyada gezinmek zorunda: Sadece rekabetçi ve fiziksel olarak zorlayıcı at yarışı dünyasında değil, aynı zamanda Sere ve diğer suç baronları tarafından kontrol edilen karanlık, şiddet dolu yeraltı dünyasında da. Yarışları kazanmalı, borçları ödemeli ve Armando olma yanılsamasını sürdürmeli, tüm bunları sürekli ifşa olma korkusuyla yaşamalı.

Film, neo-noir atmosferi titizlikle inşa ediyor; at yarışlarının göz kamaştırıcı ama ahlaki olarak çürüyen arka planını kullanarak açgözlülük, hırs ve paranın baştan çıkarıcı gücü gibi temaları vurguluyor. Abel bu çift hayata daldıkça, kendi kimliği ile Armando’nun kimliği arasındaki sınırlar bulanıklaşmaya başlıyor ve onu sadece dış tehditlerle değil, kendi ahlaki tavizleriyle de yüzleşmeye zorluyor.

Yönetmenin Vizyonu ve Eleştirmenlerin Gözüyle

Luis Ortega’nın yönetmenlik vizyonu, “El Jockey” için derinlemesine neo-noir türüne kök salmış, at yarışlarının parıltılı cephesini soyup karanlık, yozlaşmış iç yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlayan stil sahibi, atmosferik bir gerilim yaratmak. “El Angel” ve “Lost City of Z” gibi filmleriyle tanınan Ortega, cazibeyle çaresizliğin iç içe geçtiği bir dünya yaratıyor. Onun niyeti, dinamik sinematografi kullanarak yarışların hızını ve gerilimini yakalamak, bunu organize suçun kirli, tehlikeli dünyasıyla karşılaştırarak izleyiciyi yarış pistinin yüksek bahisli ortamına sokmak. Ortega, özellikle kimlik ve kader temalarıyla ilgileniyor, “doppelgänger” motifini kullanarak koşulların bireyleri oynamayı hiç düşünmedikleri rollere nasıl zorlayabileceğini keşfediyor.

“El Jockey”, Mayıs 2024’te Cannes Film Festivali’nin Un Certain Regard (Belirli Bir Bakış) bölümünde dünya prömiyerini yaparak şimdiden büyük beğeni topladı. Eleştirmenler, Ortega’nın güçlü görsel anlatımını, filmin “havalı estetiğini” ve yarış dünyasının karanlık cazibesini mükemmel bir şekilde yakalayan “gölgeli” sinematografisini övdüler. Nahuel Pérez Biscayart’ın Armando ve Abel’i canlandırırken sergilediği ikili performans, filmin kimlik keşfindeki merkezi rolüyle öne çıkıyor. Bu film, hem Ortega’nın ustaca yönetmenliğini hem de başrol oyuncusunun olağanüstü yeteneğini sergiliyor.

Luis Ortega’nın bu filmi, sadece bir yarış gerilimi değil; aynı zamanda kimlik, kader ve hayatta kalma mücadelesinin acımasız doğasına dair derin bir keşif. “El Jockey” ile sinemada hem görsel bir şölene hem de zihninizi meşgul edecek bir hikayeye hazır olun!

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum bırak

Cevap ver

Yükleniyor
svg