Haziran ayının sonunda, fotoğraf dünyası sessiz ama derin bir kayıp yaşadı. Rosalind Fox Solomon, insanı tüm çelişkileri, kırılganlıkları ve görmezden gelinen anlarıyla görüntülemeyi başaran ender sanatçılardan biriydi. 95 yaşında aramızdan ayrılan Solomon, arkasında yalnızca güçlü kareler değil; bakışın, belleğin ve varoluşun kendisine dair yankılı sorular da bıraktı.
Fotoğrafçılığa orta yaşta adım atmıştı. Kendisini hiçbir zaman sadece bir “fotoğrafçı” olarak tanımlamadı—onun için bu iş, varoluşun sınırlarını araştırmanın bir yoluydu. Kamerasını eline aldığında, yalnızca kadrajı değil, insanın iç boşluklarını da netleştiriyordu. New York’un AIDS kriziyle sarsıldığı yıllarda sokaklara çıktı, apartheid Güney Afrika’sının nabzını tuttu, Hiroşima’nın sessizliğini belgeledi. Her zaman uzağa değil, derine bakmayı tercih etti.
Güzelliği değil, gerçeği çekti. Stanford Üniversitesi sonrası Lisette Model gibi isimlerden aldığı eğitimle şekillenen dili, zamanla benzersiz bir estetik ve vicdan karışımına dönüştü. Çalışmaları, hem belgesel gücüne sahipti hem de tıpkı bir şiir gibi katmanlıydı. Bazen eleştirildi, bazen övüldü ama her zaman kendi bakışına sadık kaldı. O, modanın değil, gerçeğin peşindeydi.
Özellikle Negative Book serisinde kızıyla birlikte ürettiği işlerde, siyah ve beyazın ötesinde bir insanlık anlatısı kurdu. “Görünürlük” onun için sadece ışıkla değil, anlamla da ilgiliydi. Yaş almanın, unutulmanın, silinmenin yükünü ise son dönem işi “A Woman I Once Knew” ile çıplak ve güçlü bir şekilde paylaştı. Fotoğrafın içinde yalnızca kişi değil, zaman da vardı.
Eserleri Guggenheim’dan Pompidou’ya, SFMOMA’dan Walker Art Center’a kadar pek çok prestijli koleksiyona girdi. Ancak onun asıl mirası, bu fotoğrafların arkasında bıraktığı bakış etiğiydi. Bir yüzü çekerken orada sadece bir portre değil, bir yaşanmışlık, bir hatırlama, bir kırılganlık ortaya çıkarıyordu. Her karenin içinde bir suskunluk saklıydı; rahatsız edici ama dürüst bir suskunluk.
2022’de 59. Venedik Bienali’ne katılan Solomon, kısa süre önce aramızdan ayrıldı ama ardında bıraktığı işler hâlâ konuşuyor. Siyah-beyaz portrelerinin sade dili, bugünün parlak ama yüzeysel görsel dünyasında hâlâ fazlasıyla geçerli. Görünürlük çağında görünmeyeni anlatan bir kadın olarak, onun gözünden geçmeyen bir çağ anlatımı artık eksik kalacak.
Apartman No:26 olarak biliyoruz ki bazı insanlar yalnızca eser bırakmaz, görme biçimi bırakır. Rosalind Fox Solomon, o nadir seslerden biriydi. Ve artık biz, onun kadrajından bakmayı sürdüreceğiz.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak