08Öfke Geri Dönüyor: ’28 Yıl Sonra’ ile Sinematik Bir Kıyamet Bizi Bekliyor
Takvimler 2002’yi gösterdiğinde, Danny Boyle’un yönetmen koltuğunda oturduğu ve Alex Garland’ın kaleminden çıkan 28 Gün Sonra, korku sinemasını derinden sarsmıştı. Koşan “enfekteler”, terk edilmiş Londra’nın unutulmaz görüntüleri ve dijital kameraların yarattığı o çiğ, belgesel estetiğiyle bir neslin zihnine kazınmıştı. Şimdi, tam 28 yıl sonra, efsanevi ikili bizi bir kez daha o umutsuz ve öfkeli dünyaya geri çağırıyor. Merakla beklenen 28 Yıl Sonra, yalnızca bir devam filmi değil, aynı zamanda bir mitolojinin yeniden doğuşunu ve evrimini vadediyor.
20 Haziran 2025’te sinemalarda kopacak bu yeni kıyamet, bizi tanıdık ama bir o kadar da yabancı bir dünyaya götürecek. Öfke virüsünün Britanya’yı kasıp kavurmasının üzerinden neredeyse otuz yıl geçmiştir. Film, medeniyetin küllerinden doğan yeni bir insan topluluğuna odaklanıyor. Jodie Comer, Aaron Taylor-Johnson ve Ralph Fiennes gibi usta isimlerin canlandırdığı bu karakterler, anakaradan uzakta, korunaklı bir adada kendilerine izole bir yaşam kurmuşlardır. Geçmişin dehşetinden uzakta, güvenli bir sığınak… Ancak bu kırılgan huzur, içlerinden birinin tehlikeli bir görevle anakaraya, yani “karanlığın kalbine” adım atmasıyla paramparça olur.
İşte filmin sinematik gerilimi de tam bu noktada tırmanışa geçiyor. Bu bir nostalji yolculuğu değil; bu, kuralların yeniden yazıldığı bir hayatta kalma mücadelesi. Anakaraya ayak basıldığında anlıyoruz ki asıl korku, sadece geride bırakıldığı sanılan enfekteler değil. (Dikkat, hafif spoiler!) Geçen otuz yıl boyunca hem virüs hem de insanlık evrim geçirmiştir. Karşımızda artık sadece içgüdüleriyle hareket eden, öfkeli yaratıklar yok. Virüs mutasyona uğramış, daha zeki, daha organize ve belki de daha korkutucu yeni formlar ortaya çıkarmıştır. Daha da ürkütücü olan ise, hayatta kalmayı başaran diğer insanların durumu. Onlar da bu acımasız dünyada kendi “evrimlerini” tamamlamış, belki de enfektelerden daha büyük bir tehdide dönüşmüşlerdir. Film, “canavar kim?” sorusunu yeniden ve çok daha sert bir şekilde soruyor.
Yönetmen Danny Boyle ve senarist Alex Garland’ın vizyonu, bu noktada kendini belli ediyor. Bu bir “yazar-korkusu” filmi. Amaç sadece izleyiciyi koltuğundan sıçratmak değil, aynı zamanda insanlığın iyileşemeyen bir dünyaya nasıl adapte olduğunu sorgulamak. Orijinal filmin o meşhur, grenli ve anlık estetiğini günümüz teknolojisiyle nasıl yeniden yorumlayacakları ise en büyük merak konusu. Boyle’un imzası haline gelen karakter odaklı anlatım, devasa bir post-apokaliptik dünyanın ortasında yine kişisel dramalara, ahlaki çelişkilere ve insanın en karanlık köşelerine odaklanacaktır.
Ve tabii ki herkesin aklındaki o soru var: Cillian Murphy geri dönecek mi? Evet, Murphy’nin yapımcı olarak projede yer aldığı ve filmde görüneceği kesinleşti. Yirmi sekiz yıl önce o hastane yatağında tek başına uyanan Jim’in bu yeni düzende nasıl bir rol oynayacağı, filmin en büyük gizemlerinden biri. O, bu yeni dünyanın bir kurtarıcısı mı, bir hayaleti mi, yoksa evrimleşen tehditlerden biri mi olacak?
28 Yıl Sonra, sadece bir korku filmi olmanın ötesinde, planlanan yeni bir üçlemenin ilk adımı olarak tasarlandı. Bu, Garland ve Boyle’un Rage virüsü mitolojisini ne kadar genişletmek istediklerinin en büyük kanıtı. Bizi sadece tanıdık bir kabusa geri döndürmekle kalmıyorlar, aynı zamanda o kabusun nasıl büyüdüğünü, değiştiğini ve daha karmaşık hale geldiğini göstermeye hazırlanıyorlar.
Kısacası, sinema perdesinde uzun zamandır beklenen o saf, ilkel gerilime hazır olun. Çünkü 2025 yazında öfke geri dönüyor ve bu kez onu hiç tanıdığınız gibi bulamayacaksınız.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak