Bir Derginin Sayfalarında Gezmek: Gala Porras-Kim’in Yaşayan Taşları
Sanatla ilişkimde beni en çok heyecanlandıran şey, bir eserin beni alıştığım düşünce kalıplarının dışına itmesidir. Pina Dergisi’nin ilk sayısını elime aldığımda, yine böyle bir entelektüel yolculuğa çıkacağımı beklemiyordum. Dergiyi açtığımda kendimi bir galeriye girmiş gibi hissettim; bu, mürekkep ve kâğıttan inşa edilmiş, duvarları olmayan bir sergiydi. Gala Porras-Kim’in ‘Yaşayan Taşı Tanıma Koşulları’ başlıklı çalışması, daha ilk sayfada zihnime kışkırtıcı bir soru fısıldadı: Eğer bir nehir, bir şirket veya bir tanrı yasal bir kişiliğe sahip olabiliyorsa, binlerce yıllık bir heykeli bundan alıkoyan nedir?
Sayfaları çevirmeye başladığımda, serginin merkezindeki sessiz kahramanla, Nenkheftka heykeliyle tanıştım. Karşımda sadece bir eser durmuyordu; 1897’de Mısır’dan sökülüp İngiltere’ye götürülmüş bir varlığın hikâyesi gözlerimin önüne seriliyordu. Arşiv fotoğrafları, heykeli yerinden kaldıran İngilizlerin soğuk ve mekanik işlemlerini gösterirken, başka bir metin bana bu taşın neden oyulduğunu hatırlatıyordu: sahibinin ruhunu, yani ‘ka’sını barındırmak için. O an, Porras-Kim’in ne yapmaya çalıştığını anladım. Bu, sadece sömürgecilik eleştirisi değil, aynı zamanda Batı hukukunun ve müze anlayışının kavrayamadığı bir maneviyata haklarını geri verme çabasıydı.
Sergide ilerledikçe, yani sayfaları çevirdikçe, kendimi farklı odalarda buldum. Bir bölümde, Nenkheftka’nın kişiliğinin tanınması için hazırlanmış soğuk, kurumsal görünümlü yasal belgelerle karşılaştım. Bu belgelerin hemen yanındaki sayfada ise sanatçının işbirlikleriyle yaptığı diyaloglar, bu hukuki dile ruh ve sıcaklık katıyordu. Pina’nın sayfa tasarımı, bu zıtlığı muhteşem bir şekilde kullanmış. Bir an kendinizi bir hukuk fakültesi arşivinde gibi hissederken, diğer an pop kültürüne yapılan göndermelerle antik tarihle günümüz arasında köprü kuruyorsunuz. Bu geçişler, Nenkheftka’nın hikayesinin ne kadar katmanlı ve güncel olduğunu fark etmemi sağladı.
Bu sergide sanat, bir sonuç değil, bir strateji. Porras-Kim, sanatı bir aktivizm aracı olarak kullanarak etik bir tartışma başlatıyor: Nenkheftka’nın British Museum’da daha iyi bir yaşam hakkı olamaz mı? Ruhunun huzur bulması için gereken ritüeller neden yerine getirilmiyor? Bu sorular, kolonyal mirasın getirdiği derin bir yarayı işaret ediyor: Hangi nesnelerin “kutsal” sayılacağına kim, hangi hakla karar veriyor?
Dergiyi, yani sergiyi bitirip kapattığımda, aklımda kalan sadece estetik bir deneyim değildi. Zihnimde, müzedeki bir esere bir daha asla sadece bir “nesne” olarak bakamayacağımın farkındalığı vardı. Porras-Kim, Nenkheftka’nın sessiz çığlığını duyulur kılmıştı. Bu, bir heykelin hak arayışı üzerinden, kültürel mirasın, maneviyatın ve adaletin ne anlama geldiğini yeniden düşünmemizi sağlayan, zihin açıcı ve unutulmaz bir yolculuktu. O galeriden, yani derginin son sayfasından ayrıldığımda, artık başka bir gözle bakıyordum.
Fotoğraflar: Pina Dergi
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak