Animasyon dünyasında Oscar yarışı, uzun yıllar boyunca yazılı olmayan bir kurala sahipti: Altın heykelcik ya Disney’e, ya Pixar’a ya da DreamWorks’e giderdi. Sektörün bu devleri, 2001’de En İyi Animasyon kategorisi eklendiğinden beri podyumu domine etti. Ancak son yıllarda sessiz ama derinden bir değişim yaşanıyor. 2022’de Netflix’in Guillermo del Toro sunar: Pinokyo ile heykeli kapması, 2023’te Studio Ghibli’nin Çocuk ve Balıkçıl ile zafere ulaşması ve geçen yıl bağımsız yapım Akıntının gişe rekorları kıran rakiplerini geride bırakması, Akademi’nin artık sadece büyük stüdyoların değil; sanatsal derinliğin, yenilikçiliğin ve duygusal gücün peşinde olduğunu gösterdi.
Bu yeni düzende Netflix, adeta bir kale fatihi gibi öne çıkıyor. Yedi adaylık ve bir zaferle rüştünü ispatlayan platform, şimdi sekizinci adaylığına göz kırpan yeni filmi In Your Dreams ile tüm dikkatleri üzerine çekiyor.
Peki, bu film nedir? Perde, Stevie (Jolie Hoang-Rappaport) ve küçük kardeşi Elliot’un (Elias Janssen) odasına açılıyor. İki kardeş, hayallerini gerçekleştirmeyi vadeden gizemli Kum Adamı’nı (Sandman) bulmak için kendi rüyalar alemine, baş döndürücü bir yolculuğa çıkıyor. Hayal gücünün ve kabusların yarattığı gerçeküstü manzaralarda ilerlerken onlara, Elliot’un çok sevdiği, sivri dilli pelüş zürafası Baloney Tony (Craig Robinson) eşlik ediyor.

Filmin ilk fragmanı Annecy Animasyon Festivali’nde seyirciyle buluşsa da, bizler Netflix’in özel bir etkinliğinde filmin daha uzun sahnelerini izleme ve yönetmeni Alex Woo ile tanışma fırsatı bulduk. Pixar gibi dev stüdyolardaki parlak kariyerini bırakıp kendi stüdyosu Kuku Studios’u kuran Woo, bu ilk uzun metrajlı filminin ardındaki akıl almaz ve bir o kadar da kişisel hikayeyi tüm samimiyetiyle anlattı.
Pixar’dan Netflix’e Uzanan Yürek Burkan Bir Yolculuk
Alex Woo, adını Ratatouille, WALL-E ve Kayıp Balık Dori gibi Pixar klasiklerinin künyesine yazdırmış bir hikaye anlatıcısı. Ancak In Your Dreams projesi, onun için bir işten çok daha fazlası. Yaklaşık on yıldır üzerinde çalıştığı bu film, onun en derin yarasından doğmuş.

“Her şey, üç kişilik minicik bir ekiple dünyada görmek istediğimiz hikayeleri hayal ederken başladı,” diyor Woo. “İlk fikirlerimizden biri rüyalarla ilgiliydi. Film sizi olağanüstü görsellerle ve absürt karakterlerle dolu bir rüya alemine götürüyor, ama kalbinde, her zaman anlam veremedikleri bir dünyada yollarını bulmaya çalışan iki kardeşin gerçek ve duygusal hikayesi yatıyor.”
Bu hikaye, Woo’nun ta kendisi. Stevie ve Elliot arasındaki kardeşlik dinamiği, yönetmenin kendi kardeşiyle olan ilişkisinden ve çocukken ailesinin yaşadığı çalkantılı bir dönemden ilham alıyor. Gözleri dolarak o anı anlatıyor:
“Altı yaşındaydım, soğuk bir Minnesota sabahıydı. Uyandığımda annemi kapının önünde, çantaları toplanmış halde buldum. Bana ve kardeşime nazikçe, ailemiz için bazı şeyleri yoluna koymak adına bir süreliğine gitmesi gerektiğini söyledi. Ne anlama geldiğini tam olarak kavrayamamıştım ama her şeyin değişmek üzere olduğunu biliyordum. O günden sonra dünya eskisi kadar güvenli bir yer gibi gelmedi. O sabahın alarmı, beni hayatın mükemmel olmaktan çok uzak olduğu gerçeğine uyandırmıştı.”
Hikaye o kadar kişisel ki, filmi izleyen bir arkadaşı Woo’ya, “Biliyor musun, bu film aslında kardeşine ‘seni seviyorum’ demenin çok dolambaçlı bir yolu,” demiş. Woo’nun cevabı ise her şeyi özetliyor: “Film yapmak, duygularınla yüzleşmekten daha kolay.”
Çocuklara “Hayallerin Gerçekleşmezse de Sorun Değil” Demeyi Öğretmek
Pek çoğumuz gibi Alex Woo da “Yeterince güçlü dilersen ve çok istersen, hayallerin gerçek olur,” diyen filmlerle büyüdü. Ama sonra hepimiz büyüdük ve bazen bunun doğru olmadığını, hayatın acımasız gerçeğiyle öğrendik. Woo, işte bu acı gerçekle yüzleşen bir film yapmak istemiş:
“Peki ya hayallerin gerçekten gerçekleşmezse ne yaparsın? O zaman umudu nasıl bulursun? Hayatta ilerlemeye nasıl devam edersin? İşte bu soruları araştıran bir film yapmak istedim.”
Woo’ya göre, rüyaları konu alan bir film yapmak, animasyon stüdyolarının “ulaşılmaz hayali” olmuştur, çünkü rüya aleminde risk ve tehlike hissi yaratmak zordur. Ancak ekibiyle bu formülü çözdüklerinde, hikayenin gücü onları harekete geçiren asıl motivasyon olmuş.
“Bu filmi, hayattaki en iyi yolun kalbini açmak olduğuna inanarak yaptım. Bazen hayatın nasıl olması gerektiğini hayal etmekten vazgeçip, hayatı olduğu gibi kucaklamamız gerekir. Umarım bu film, size ve ailenize sadece büyük hayaller kurmak için değil, aynı zamanda hayatın her anında, en dağınık anlarında bile bir güzellik ve neşe bulmanız için ilham verir.”
İzlediğimiz sahneler, bu vaadin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlar nitelikte. In Your Dreams, katmanlı bir dünya inşası, ayakları yere basan karakter dinamikleri ve soyut rüya estetiğini somut bir sıcaklıkla birleştiren görsel bir şölen sunuyor. Eğer film bu ilk izlenimlerin hakkını verirse, Netflix’in bir sonraki Oscar kozu olmakla kalmayıp, aile filmlerinin hem kapsam hem de ruh olarak nihayet yeniden ne kadar genişlediğinin de bir kanıtı olabilir.
In Your Dreams, 14 Kasım 2025‘te Netflix’te yayınlanacak. Filmin seslendirme kadrosunda Craig Robinson, Simu Liu, Cristin Milioti ve Omid Djalili gibi isimler yer alıyor.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak