Bir reality show düşünün: kuralları ölümcül, ödülü bir milyon dolar. Fakat öldürülmemek için tek yapmanız gereken, asla yalnız kalmamak. Jake Johnson’ın hem yazıp hem yönettiği hem de başrolünü üstlendiği Self Reliance, bu tuhaf fikir üzerinden modern yalnızlık haline keskin bir ayna tutuyor. Yönetmenlikteki ilk uzun metraj denemesi olan film, kara mizahı, varoluşsal kaygıyı ve insan bağlantısına duyulan açlığı aynı potada eritiyor. Tommy adında sıradan bir adamın, “dark web” üzerinden düzenlenen bir ölüm oyununa davet edilmesiyle başlayan hikâye, giderek bir içsel yolculuğa dönüşüyor.
Tommy’nin tek hayatta kalma şansı, yanında birinin olması. Fakat o, kimseyle gerçek bağ kuramayan, modern dünyanın tipik yalnız bireylerinden biri. Bu “oyun” aslında onun insanlarla yeniden temas kurma biçimi haline geliyor. Film boyunca karşılaştığı kişiler — birbirinden tuhaf, komik ve duygusal — hayatın saçmalığı kadar güzelliğini de yansıtıyor. Johnson’ın anlatımı, zaman zaman kara mizahın sınırlarında gezinirken bir yandan da izleyiciye “yalnız kalmamak” için neleri göze alabileceğimizi sorduruyor.
Johnson, bu filmde hem kamera önünde hem arkasında aynı ölçüde etkili. Oyunculuk performansı, karakterin kırılganlığını ve çaresiz mizahını ustalıkla taşıyor. Yönetmen olarak da tempoyu sürekli rahatsız edici bir düzeyde tutmayı başarıyor: gülümserken birden boğazınıza bir düğüm oturuyor. Film, “gerilim-komedi” türünü klasik kalıplarından kurtarıp daha samimi, insani bir yere taşıyor. Komedi unsurları, absürtlüğün kendisinden değil, insanın yalnızlıkla baş etme çabalarından doğuyor. Bu ton, Andy Samberg ve Anna Kendrick gibi isimlerin kısa ama etkili sahneleriyle daha da güçleniyor; filmdeki absürd atmosferi tanıdık bir sıcaklıkla dengeliyor.
Self Reliance yalnızca bir kara komedi değil; modern dünyanın izolasyonuna dair dürüst bir alegori. Film, pandeminin ardından hissedilen “sosyal paslanma”yı sinematik bir oyun alanına çeviriyor. Tommy, bir yandan fiziksel olarak hayatta kalmaya çalışırken, diğer yandan duygusal anlamda “yeniden yaşamaya” başlıyor. Başlık, ironik biçimde, “kendi kendine yetmek” fikrini sorguluyor: gerçek öz yeterlilik, insanlardan uzaklaşmakta değil; onlara yeniden yaklaşabilmekte gizli.
SXSW Film Festivali’nde prömiyerini yapan film, eleştirmenlerden karışık ama genel olarak olumlu yorumlar aldı. Variety, Johnson’ın yönetmenlik çıkışını “içten, tuhaf ve beklenmedik derecede dokunaklı” olarak nitelendirdi. RogerEbert.com ise filmin “kara mizahı bir varoluş biçimi olarak ele almasıyla” dikkat çektiğini yazdı. IMDb puanı 6.0, Metascore ise 59. Yani seyirci ikiye bölünmüş durumda: kimileri filmi “modern yalnızlığın zekice bir hicvi” olarak görürken, kimileri “tatmin etmeyen bir final”le eleştiriyor. Ancak herkes, fikrin özgünlüğü konusunda hemfikir.
Apartman No:26 Notu:
Self Reliance, sıradan bir kara komedi değil; modern çağın en sessiz krizlerinden biri olan “bağ kuramama” hâlini mizah yoluyla anlatan özgün bir yapım. Jake Johnson, minimal bir bütçeyle dijital çağın duygusal boşluğunu hem düşündürücü hem eğlenceli biçimde sahneye koyuyor. Finalindeki eksiklik hissi ise, aslında filmin temasıyla bütünleşiyor: “Bir şeyler eksik.” Bu film, kahkaha attırırken aynı anda içten içe hüzünlendiren türden. Kendi yalnızlığınızla yüzleşmek için iyi bir fırsat olabilir.