Guillermo del Toro’nun Frankenstein’ı, Toronto Film Festivali’nde ilk gösterimini yapar yapmaz, klasik bir hikâyeye taze bir damar açtı. Mary Shelley’nin romanındaki Victor Frankenstein yıllardır okurlara huysuz, kararsız, kendine acıyan bir figür olarak görünmüştü. Kendi yarattığını doğar doğmaz terk eden, ikinci bir yaratık için verdiği sözü aylarca erteleyen, nişanlısı Elizabeth’i tehdit altında olduğunu bildiği halde uyarmayan… Bu pasiflik, kitabın trajedisinin temeliydi. Del Toro ise Victor’u bambaşka bir noktaya çekiyor: Oscar Isaac’ın hayat verdiği Victor, artık kaçan ya da oyalanan bir karakter değil; bilerek, isteyerek kötüleşen, her adımıyla felaketi büyüten biri.
Bu tercih, çağdaş uyarlamaların çoğunun tersine gidiyor. Günümüzde pek çok popüler dizi ya da film, karakterlerin en sert yanlarını törpüleyip onları “sevimli” kılmaya çalışıyor. Game of Thrones’un kitaplarda ahlaki olarak daha karanlık çizilen Tyrion’ı dizi boyunca “sempatik” tutulması bunun tipik örneği. Del Toro ise karakteri cilalamak yerine keskinleştiriyor. Onun Frankenstein’ında trajedi, yanlış anlaşılmalardan değil, Victor’un kendi elleriyle yarattığı sonuçlardan doğuyor.
Bu kez yalnızca Victor değil, çevresindekiler de daha güçlü seslere sahip. Mia Goth’un canlandırdığı Elizabeth, romandaki gibi köşede kaygılanan bir figür değil; Victor’un yolunu sorgulayan, sesini yükselten biri. Charles Dance’ın oynadığı Leopold ise oğlunun hayatında yalnızca gölgede duran bir baba değil; baskın, müdahil, hikâyeyi farklı bir eksene taşıyan bir karakter. Bu değişiklikler, eserin baba-oğul, aile ve sorumluluk temalarını daha da derinleştiriyor.
Del Toro’nun kendi açıklaması filmin kişisel tonunu açıklıyor: Mary Shelley’nin romanında kendi hayatından ve kayıplarından yola çıkması gibi, o da bu uyarlamayı kendi babalık deneyimlerinin, kendi sancılarının bir yansıması olarak kurmuş. “Canavar ve yaratıcı”yı değil, “ben ve babam, ben ve çocuklarım”ı anlattığını söylüyor. Bu yüzden Frankenstein, yalnızca gotik bir korku öyküsü değil; del Toro’nun en kişisel filmlerinden biri olarak sahneye çıkıyor.
Film 17 Ekim 2025’te sınırlı bir vizyon yolculuğuna başlayacak, 7 Kasım’da ise Netflix’te yayınlanacak. Isaac, Goth ve Dance’in yanı sıra dev kadrosuyla, hem görsel hem tematik açıdan yılın en çok konuşulan uyarlamalarından biri olmaya aday.
Apartman No:26 Notu
Del Toro’nun Frankenstein’ı, “yaratıcı”yı temize çıkarmak yerine suçun merkezine koyuyor. Belki de asıl canavar, hiçbir zaman laboratuvardan doğan değil; sorumluluklarından kaçan, ya da daha kötüsü, onları bilerek yüklenen insandır.