Akıştasın: Savaşın Gölgesinde Büyümek ve Kaybolmak

Yükleniyor...
svg

Savaşın Gölgesinde Büyümek ve Kaybolmak

Mart 13, 20258 dk okuma süresi

Komşu, haberi sana okumamı ister misin?

“Myung-gi donup kalıyor. Başının yanındaki damar o kadar şiddetli atıyor ki neredeyse patlayacak. Teğmen’in bu görevden basın kopyası önce yaptığı uyarı aklından çıkmıyor: Bu dağların içinde, Çinliler siper kazmış durumda. Karanlıkta birebir çarpışmaya hazırlıklı olun. Myung-gi, bu savaşa uzaktan, dürbünden nişan alarak katılacağını düşünmüştü hâlbuki. Başka bir adamın yüzüne bakacak kadar, düşmanın da insan olduğunu görebilecek kadar yakın olmak istemiyordu.” Sayfa 102

Kişisel tarihimde hatırladığım ilk savaş Bosna Savaşı. 90’ların ortasında haber bültenlerinde izlediğimiz görüntüler, yerinden yurdundan edilen insanlar, parçalanan hayatlar… Ama o savaşın benim zihnimde en net iz bırakan hali, Sıcak Saatler dizisindeki bir sahne. Mehmet Aslantuğ’un canlandırdığı gazeteci karakteri, savaş muhabiri olarak Bosna’ya gider. Patlayan bombaların ortasında bir çocuğu, Salih’i kurtarır ve İstanbul’daki evine getirir. Salih, Bosna’dan ayrılırken ceplerini toprakla doldurur. Evinin yolunu unutmamak için.

Yıllar içinde Sıcak Saatler’i defalarca izledim. O dönem Türkiye’de hâlâ gazetecilik vardı, en azından bir şeyleri anlatma çabası içindeydi. Savaşın ne olduğunu, insanları nasıl savurduğunu, geride neleri bıraktığını anlamaya çalışıyorduk. Bugüne bakınca insanın içi kararıyor. Yıl olmuş 2025 hala dünyanın her tarafında çeşitli savaşlar var. Yeryüzü kimsenin değil ama bir türlü paylaşamadık şu hayatı.

Şimdi elimde Kore’den bir savaş anlatısı var. Julie Lee’nin Tünelde adlı romanı, Genç Timaş etiketiyle Şubat ayında yayımlandı. Kitabı Hatice Meryem Gelgör çevirmiş. Julie Lee, ABD’de eşi ve üç çocuğuyla birlikte yaşıyor. Lee, Kore Savaşı’nda Kuzey Kore’yi
terk edip daha sonra Amerika’ya göç eden annesinin anılarından beslenerek yazdığı ilk kitabı “Kardeşimin Koruyucusu” ile Freeman Kitap Ödülü’nü kazandı. Aynı zamanda Cornell Üniversitesi Tarih Bölümü ve Çocuklar ve Gençler İçin Yazarlık Yüksek Lisans Programı mezunu.

Kore Savaşı, Soğuk Savaş’ın en kanlı çatışmalarından biri olarak tarihe geçti. II. Dünya Savaşı sonrası Kore Yarımadası, kuzeyde Sovyetler Birliği destekli komünist bir yönetim, güneyde ABD destekli demokratik bir hükümet olmak üzere ikiye bölündü. Ancak iki taraf da Kore’yi kendi yönetimleri altında birleştirmek istiyordu.

25 Haziran 1950’de Kuzey Kore, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle Güney Kore’ye saldırarak savaşın fitilini ateşledi. ABD önderliğindeki Birleşmiş Milletler güçleri Güney Kore’ye destek verirken, Çin Halk Cumhuriyeti de Kuzey Kore’nin yanında savaşa dahil oldu. Üç yıl süren bu yıkıcı savaşta milyonlarca insan öldü, şehirler yerle bir oldu ve Kore halkı derin bir travma
yaşadı. 1953’te imzalanan Panmunjom Ateşkesi ile savaş sona erdi, ama Kore ikiye bölünmüş hâlde kaldı.

Tünelde, işte bu savaşın tam ortasında, 16 yaşındaki Myung-gi’nin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Babasını bulma umuduyla Güney Kore ordusuna katılan Myung-gi, savaşın ortasında bir tünelde mahsur kalıyor. Tünelin içi, sadece bir savaş alanı değil; Myung-gi’nin korkularıyla, geçmişiyle, pişmanlıklarıyla yüzleştiği bir iç dünya. Roman, savaşın içinde kaybolan bir gencin hayatta kalma içgüdüsünü, ailesine duyduğu özlemi ve savaşın anlamsızlığını işliyor.

Romanın başlangıcında Myung-gi savaş deneyimi olmayan bir genç. Ön cephede savaşmak gibi bir amacı yok, tek istediği savaşta kaybolan babasını bulmak. Ama kader onu çok daha karmaşık bir noktaya sürüklüyor. Tüfeğini bile düzgün kullanamazken, bir patlama sonucunda düşman askerlerinin kazdığı bir tünele düşüyor ve orada sıkışıp kalıyor.

Tünelin karanlığı, sadece fiziksel bir tehlike değil, Myung-gi’nin zihninde de bir savaş başlatıyor. Zaman ilerledikçe Myung-gi, savaşın sadece iki tarafın çarpışması olmadığını, gerçek hikâyelerin çok daha derinde gizli olduğunu fark ediyor. Geçmişe yaptığı zihinsel yolculuklar, çocukluk hatıraları, ailesine duyduğu özlem… Bir noktada tünelin içinde yalnız olmadığını fark ettiğinde, gerilim iyice yükseliyor. Düşman dediğimiz kim? Bir insanı düşman yapan ne? Savaş gerçekten de kazananı olan bir şey mi?

Myung-gi’nin yolculuğu boyunca karşılaştığı karakterler, onun sınırların ötesine geçen bir dünyayla bağ kurmasını sağlıyor. Babası, Myung-gi’nin tüm yolculuğunu şekillendiren temel figür; hayaleti bile Myung-gi’ye savaşın anlamsızlığını sorgulatıyor. Uhma (annesi), geride bıraktığı hayatın sıcaklığını temsil ediyor. Yoomee (kız kardeşi), masumiyetin ve kaybedilen zamana duyulan özlemin bir sembolü. Düşman tünelinde karşılaştığı askerler ise savaşın tarafsızlığını ve aslında “düşman” kavramının ne kadar göreceli olduğunu gösteriyor.

Julie Lee’nin romanı, Kore Savaşı’nın gölgesinde, aslında tüm sınırların ve çatışmaların bireyler üzerinde bıraktığı izleri sorguluyor. Tünelin karanlığı, insan zihninin içindeki en derin korkuların metaforu olarak okunabilir mi? Belki de savaş, hepimizi sıkıştıran ve çıkış yolunu bulmamızı engelleyen bir tünelden başka bir şey değildir.

Savaşın ortasında kalmış bir çocuğun hikâyesini okumak, bazen tarihten bir kesiti anlamaktan çok, insan ruhunun derinliklerine bir bakış sunuyor. “Tünelde” bir tünelden çıkma hikâyesi değil, aslında tünelin kendisini anlamak üzerine bir roman. Myung-gi, kendi savaşını verirken hepimiz için şu soruyu bırakıyor: “Kendi tünelimizi yaratmadan bu hayattan geçmek mümkün
mü?”

 

Yazan: Adalet Çavdar

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

Kalsın0SonuçlarGitsin
0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum yap

Cevap ver

Yükleniyor...
svg