Müzik yolculuğuna enstrümanist olarak başlayan, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı kimlikleriyle tanıdığımız Dilan Balkay, sevilen birçok şarkıda da adından söz ettiriyor. Son dönemde solo kariyerine odaklanan Dilan Balkay, lirik şarkı sözleri ve kendine has müziğiyle dinleyicilerini hem gülümseten hem de hüzünlendiren ışıltılı bir çukura sürüklüyor. Dilan Balkay ile ortak paydada buluştuk; virgülde kalan öyküleri, tamamlanan hikâyeleri, ortaklıkları ve müziği hakkında her şeyi konuştuk.
Trompet çalmaya çok küçük yaşlarda başlamışsın, bu enstrümana karar verdiğinde etkilendiğin bir idol var mıydı?
Hayır, hiç trompetçi tanımıyordum. Trompete Şile’de bir kültür merkezinde başladım, orada büyüyen hemen her çocuğun uğradığı bir yerdi. Trompetten önce kendi kendime bağlama, flüt, org falan kurcalamayı çok severdim. Kursa başladığımda bana önce pikolo vermişlerdi, ben de istememiştim pikolo çalmayı, trompet istiyorum diye ağlamıştım. Bir şekilde ikna oldular ve böyle başlamış oldum trompet çalmaya. Şile’de özelliği olan bir durum değildi üflemeli çalmak, İstanbul’a geldiğimde trompetin yaygın olmayan, özel bir enstrüman olduğunu fark ettim.
Dolu Kadehi Ters Tut grubuyla uzun süredir birlikte çalıyorsunuz. Gruba dahil olma sürecin nasıl başladı?
2017’de tanıştık çocuklarla. Ben o dönemde Evrencan Gündüz ile çalıyordum. Oğulcan ve Uğurhan daha önce sokakta çaldığım dönemde bana denk gelmişler, beni biliyorlarmış oradan. Ben de sonraları ortak arkadaş vesilesiyle bir iki kez denk gelmiştim onlara. Liseden yakın arkadaşım Ecem de o dönem Dolu Kadehi Ters Tut ile çalışıyordu. Bir gün “Çocuklar bir şeyler yapmak istiyor seninle,” dedi. Onun üstüne buluşup oturduk. Akıllarında ‘Üzgünüm’ diye bir parçaya trompet çalmam fikri vardı -sonradan o parçayı 2019 yılında ‘Karanlık’ albümü için kaydettik- ama muhabbet ederken “Ya aslında şöyle bir şarkı var,” diyerek ‘Siz Bana Aldırmayın’ı çaldılar. Bu parçayla ilk defa birlikte müzik yapmış olduk. Yayınlanmasının üstüne dahil olabildiğim konserlerde konuk çıkmaya başladım bu parça için, sonra yavaş yavaş, iki-üç parça derken diğer şarkılara eklendim. Derken mevzu büyüdü, 6 yıldır birlikte çalıyoruz.
DKTT ile birlikte çalışmanın yanı sıra solo kariyerine yönelmeye başladın. Bu tarafa ağırlık vermene etki eden şeyler neler?
Solo parçalar yayınlamaya 2019’da başladım. Korolar dışında pek şarkı söyleyen bir tip değildim zaten ve böyle bir merakım da yoktu. Çocukluğumdan beri okumayı, yazmayı severim. Şiirler yazıyordum ufak tefek. Bir gün yazdığım bir şiiri bestelemiş bulundum, sokakta birlikte çaldığım ekiple bir iki kez çaldık küçük konserlerde. Yıllar sonra ‘Bizi Bir Ettim’i yazdım, kaydettim ve peşinden diğer parçalar, albüm derken iş buraya geldi, şarkı söylemeye de alıştım.
“Kuyu” albümündeki şarkılar, albüm için hazırladığın projeler mi? Yoksa her şarkıda farklı bir zamanın izini mi görüyoruz?
Beste yapmaya albüm gibi bir fikirle girişmediğim için parçalar zamanla toplandı diyebilirim. Farklı zamanlarda yazıldılarsa da hem lirikal hem de müzikal olarak bir ortaklık vardı içlerinde. Albümdeki parçalardan ‘Karanlığa Döndüğüm Gün’ ilk bestem mesela; 2016’da yapmıştım ama 2021’de yayınlandı. 5 sene içinde depresyonumda değişen pek bir şey olmamış herhalde. Buradan bakınca toplama bir albüm aslında ama hissiyat olarak öyle gelmiyor bana.
Yaşanan birikimlerin ilk defa bir albümde toplanması sana nasıl hissettirdi?
Kuyu albümündeki parçalar bence çok güzel bir araya geldi, tutarlı olduğunu düşünüyorum bu bir aradalığın. Onur Güney Kumaş ile birlikte yapmıştık. Uzun süre birlikte müzik yaptığım bir arkadaşımdı, müzik konusunda çok iyi tanıyor ve anlıyordu beni dolayısıyla. Parçaların bir albümde bu şekilde toplanabilmesinde çok büyük emeği var Güney’in. Kuyu’da kompozisyonlar büyüdü, şarkılar da büyüdü. Tabii aynı dönem yazılmamış olsalar da prodüksiyonları aynı zamanda yapıldığı için sonik bir ortaklık da kurulmuş oldu ve ‘Kuyu’ oldular hakikaten. Demlenmesi gerekiyormuş parçaların. Pandemi de bu demlenmeyi nihayete erdirecek vakti vermiş oldu bana.
Sosyal medyada gördüğümüz üzere Sena ile çok tatlı bir arkadaşlığınız var. Bazen sakin bir alanda toplanıp inzivaya çekiliyorsunuz. Şarkı sözü yazmak veya beste yapmak için daha ‘az hararetli’ yerleri mi tercih edersin? Nasıl bir konfor alanına ihtiyaç duyarsın?
O dağ evi aslında Sena’nın albümü için gittiğimiz bir yerdi. Hem Sena’nın parçalarına baktık, ben de şehirden uzaktayken biraz yazı çizi mevzusuna vakit bulmuş oldum. Bir süredir birlikte bir şarkı yapmak istiyorduk, onun da temelleri orada atıldı. Böyle vakitler insanı tazeleyip, yaratıcı kanallarını açabiliyor. Bunun dışında ben evimde, tur otobüsünde, vapurda, parka çıktığımda da şarkı sözü yazıyorum. Ne zaman, nerede gelirse gibi bir durum söz konusu aslında. Defterim yanımdaysa deftere, değilse telefonumun notlarına yazıyorum. Her yerden bir şey çıkıyor.
Şarkı sözlerinde ve bestelerinde üretkenliğini sürdürmek için ne tür şeylerden beslenirsin? Tıkanmış hissettiğinde nasıl bir yol izlersin?
Çok sık tıkanmış hissederim kesinlikle. Başlarda bunun depresyonunu çok yaşıyordum. “Hiçbir şey çıkmıyor benden, artık yazamıyorum” diye düşündüğüm oluyordu, içim düğümlenmiş gibi hissediyordum. Çoğu zaman anlatmak istediğim şeyler olsa da iki kelimeyi bir araya getiremiyordum. Böyle olduğunda kendimi zorlamaya çalıştım. Yapıcı yerlerden değil, daha çok kendimi düşünsel bir işkenceye ve zorbalamaya maruz bırakarak. Ama bu yöntem hiçbir zaman çalışmadı. Bir şeyler yazabildiysem de güzel ve samimi bir şey çıkmadı ortaya, zorlama olduğu belliydi benim için. Sanırım sanat biraz öyle bir şey; yapmış olmak için yaptığında bu hissediliyor. O yüzden kendimi bir süredir daha rahat bırakıyorum.
Aylarca hiçbir şey yazmadığım oluyor. “Demek ki yeterince yoğun hissetmiyorum, bahsedesim yok, demlenmemiş veya henüz benden çıkmaya hazır değil” gibi, daha şefkatli bir yerden yaklaşıyorum kendime. Bunun dışında, “Dışarı çıkayım, parka gideyim, sevdiğim müziklerden besleneyim, yürüyüş yapayım” gibi şeyler de bazen beni açıyor.
Sürekli bir şeyler üretme ihtiyacının tamamen sektörel bir kramp olduğunun farkındayım. Ardı ardına bir şeyler üretmen ve her yerde çok aktif olman bekleniyor. Bunun yükünü de uzun süre üzerimde hissettim. Benden bağımsız bir şey olduğunu fark etmem zaman aldı. Çağın kendisi ile alakalı bir şey bu. Hızlı tüketime karşılık olarak sürekli bir üretim halinde olman gerekiyor. Öyle olunca üzerine yeterince düşünülmemiş, mesai harcanmamış işler ortaya çıkıyor, ben de bundan memnun olmuyorum. Böyle hissettiren işleri dinlediğimde bir dinleyici olarak da mutlu olmuyorum. Kendi hızımda üretmeye devam ediyorum, bana ait olmayan bu yükü sırtlanmayı bırakmak iyi geliyor.
Sözlerine kurgusal bir tema mı hâkim? Gerçeği/yaşanmışlığı yansıtmak mı ağır basıyor?
Şöyle oluyor; bir şeyler hissediyorum, bir şeyler yaşıyorum veya ikisi bir arada gelişiyor. Bazen bu durumu olduğu gibi şarkı sözlerine aktarıyorum. Bazen de mevzunun devamını hayal ediyorum. “Şunu yapmış olsaydım, bunu demiş olsaydım nasıl bir yere evrilirdi?” gibi daha kurgusal bir şeye çekebiliyorum. Genellikle hissettiğim, temeli olan bir şeyin üzerine kuruluyor. ‘Tamam’ şarkısı öyle bir parça mesela. İlk kısım gerçekten yaşandı, ikinci kısım “O yaşanmış şey nereye gidebilirdi?” sorusuna cevaben yazıldı. Tamamladım o hikâyeyi.
Şarkı sözü yazarken yaşadığın enteresan bir anı?
Yazarken değil ama yazdıktan sonra yaşadığım bir şey oldu. Yazdığım şarkı sözlerinden birkaç ifadeyi çok sevdiğim bir grubun şarkılarında duydum. Bu ortaklık bana ilginç geldi, çok da hoşuma gitti. Bambaşka şeylerden aynı kelimelerle bahsetmişiz, tatlı bir histi.
2025 yılında beklediğimiz albümün ilk teklisi Ekim Düşü yayınlandı. Yeni albüm hakkında biraz tüyo alabilir miyiz? Bizi nasıl parçalar bekliyor?
Bu ay albümün ikinci teklisi “N’apsam Olmaz”ı yayınlayacağım. Baharda da albümü yayınlamayı planlıyorum. Albümdeki parçalar lirikal olarak yine bir ortaklık taşıyorlar. Benim özellikle sevdiğim ve sık kullanma meylinde olduğum bazı kelimeler var. Müzikal anlamda ise farklı yerlere gitti parçalar. Janralar arası geçişken bir müzik olarak tanımlayabiliriz belki. ‘Ekim Düşü’ zaten müzikal olarak yaptığım diğer işlerden farklı hissettiriyor. Albümün geri kalanında da birbirinden ayrışan ama bir şekilde de bir aradalık içeren bir durumdan bahsedebiliriz.
Hala büyütmek istediğim, daha önce kullanmadığım enstrümanlar dahil etmek istediğim yerler var. Ne olacağını yolda göreceğim, belli olmuyor çünkü. Bu albümde Ufuk Kevser ile çalışıyoruz. Parçaları teknik anlamda daha doğru bir düzleme oturtuyoruz. Sağ olsun prodüktörüm düzenlemelerime çok müdahale etmeden, parçaları daha iyi duyulur bir hale getiriyor. O yüzden çok rahat ediyorum, güzel bir ortaklık oluyor.
Komşuların 3 kelimeyle seni anlatacak olsaydı?
Gürültülü, kibar, müzisyen
Yolculukta yanından ayırmadığın 3 şey?
Kulaklığım, kalem ve defterim, çengel bulmacam
İlginç bir totemin var mı?
Batıl inancı olan biri değilim ama kulağı tutup tahtaya vurma işini çok yapıyorum. Beni çok rahatlatıyor. Hatta bir arkadaşım bana bunun için tahta bir anahtarlık almış. O kadar sık yapıyorum.
Aklına gelen en sevdiğin 3 film?
Lise’de Kynodontas’ı izlemiştim. Çok etkilenmiş ve sevmiştim.
The Fall filmin geldi aklıma, izleyip perişan olmuştum, hoştu.
Sideways
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum yap