Santa Ana, Kaliforniya… Bazen öyle sergilere denk geliyoruz ki, bittiği için bile içimizde bir burukluk kalıyor. İşte Rachel Hakimian Emenaker’ın “Deep Roots Among Fallen Trees” adlı kişisel sergisi de tam böyle bir deneyimdi. Kaliforniya Eyalet Üniversitesi, Fullerton’daki Grand Central Sanat Merkezi’nde bizleri ağırlayan bu sergi, 11 Mayıs’a kadar devam etmiş olsa da, bıraktığı izler hâlâ taze. Ermeni-Amerikalı sanatçı Emenaker’in küratörlüğünü Savannah Lee’nin üstlendiği bu eserleri, gerçekten de modern Los Angeles’tan yurt dışına uzanan çağdaş yaşamın tuvale, seramiğe ve enstalasyonlara sarsıcı bir yansımasıydı. Eserlerdeki o “hayaletler”, göçün, dinin ve anavatanın karmaşık temalarını öyle bir mercek altına alıyordu ki, adeta Paramaribo’dan Moskova’ya, hatta Ermenistan’a uzanan anıların yeniden yaratılıp yaratılmadığını sorguluyorduk.
Emenaker’in eserlerinde öne çıkan en belirgin unsurlardan biri, yerel Ermeni fast food zinciri Zankou Chicken’a ait dev logoydu. Modern Los Angeles tasvirini simgeleyen bu büyük “Z”, “diasporik mimari” (2024) başlıklı kurulumun arka planında yer alıyordu. Ahşap yapılarla örtülmüş kanvas paneller, sanki şehrin manzaralarını görme imkanı sunan özel kutular gibi asılı duruyordu. Tuvalin arkasında hiçbir şey olmaması, izleyiciye nereye gireceğine dair net bir sinyal vermiyordu; bu nedenle eseri görmek, bir paneli itmek ve adeta canlılardan ölümlere geçerken bir engeli aşmak gibi derin bir eylem gerektiriyordu.
Sanatçının her batik çalışmasında çizgi rengini tersine çevirmesi – genellikle siyah konturları parlak beyaz ana hatlara dönüştürmesi – gerçekten büyüleyiciydi. Bu etki, malzemenin yarı saydam özellikleriyle birleştiğinde, tüm figürlerin adeta öbür dünyadan gelen ruhlar gibi görünmesine neden oluyordu. Sergideki hayalet büyükanneler ve kilise giysileri içindeki çocuklar, izleyiciye derin ve duygusal bir evren sunuyor, bizleri de o dünyanın içine çekiyordu.
Din, sergi boyunca yankılanan güçlü bir temaydı. Başka bir kutulu batik kurulumda yer alan üç ayrı eser; “İzler #5”, “İzler #6” ve “İzler #7” (her biri 2025), sanatçının kilise cephelerinden ve iç mekanlarından aldığı hızlı eskizlerin batik formuna aktarılmış izlenimini veriyordu. Kurulumun merkezindeki seramik döşeli kutu olan “Anonim” (2024), yayımladığı seslerle dikkat çekiyordu; bu sesler bir vaazdan çok bir belleği çağrıştırıyordu ve yapının tarihi bir kilisenin temelini temsil etme potansiyeli vardı.
Gerçekten de, Emenaker’in batik ve resmin yanı sıra seramiklere olan tutkusu eserlerinden hissediliyordu. Duvardan sarkan ve yere inen dev bir tespih olan “365 Dualar/365 Yumruk” (2025), büyük porselen parçalarının boncuk olarak şekillendirilmesiyle oluşturulmuştu. Ayrıca, geleneksel mavi ve beyaz porselenden yapılan, kahverengi topraklarla boyanmış sahneler içeren mozaik “Adsız Zemin” (2024) için sırlı seramik karo kullanmıştı. Sanatçı, halelerin etrafına ikonoklastik azizleri çizerken, aralarına Disney karakterlerini, kedileri ve patlayan bombaların imgelerini sıkça serpiştiriyordu. Bu beklenmedik yan yana gelişler, çocukluk anılarının din, açgözlülük ve savaşla nasıl iç içe geçmiş olduğunu keskin bir şekilde vurguluyordu.
Emenaker’in evleri sabit bir zemin yerine hayalet manzaralar olarak tasvir etmesinin arkasındaki neden bu karmaşık meseleler olabilir miydi? Eserlerini belirli bir zaman dilimine sabitlemeden, sanatçının işleri hem geçmişi yansıtıyor hem de gelecekte kaybolmuş bir eylemi öngörüyor gibiydi. Bu sergi, hafızanın, kimliğin ve diasporik yaşamın katmanlı doğası üzerine düşündüren, gerçekten de büyüleyici ve unutulmaz bir deneyimdi. Keşke herkes bu eşsiz bakış açısına tanıklık edebilseydi!
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak