Akıştasın: Nicolette Mishkan’ın Lethe’s Tavern’ı: Unutuşun Kadehinden Süzülen Rüyalar

Yükleniyor
svg

Nicolette Mishkan’ın Lethe’s Tavern’ı: Unutuşun Kadehinden Süzülen Rüyalar

Haziran 19, 20254 dk okuma süresi

Los Angeles’ın sanat nabzının attığı o köşelerden birinde, adını Megan Mulrooney’den alan o gizemli mekanda, bir sergiye adım attım ki, kapısından girdiğim an itibarıyla zamanın ve gerçekliğin dışına çıktığımı hissettim. Nicolette Mishkan‘ın “Lethe’s Tavern” başlıklı sergisiydi bu; adından da anlaşıldığı gibi, Antik Yunan mitolojisindeki unutuş nehri Lethe’ye bir selam duruşu.

İçeri adım attığımda beni saran ilk duygu, tuhaf bir huzursuzlukla karışık bir büyülenmeydi. Sanki bilinçaltımın en derin dehlizlerinden sızan bir rüyanın içine düşmüş gibiydim. Gözlerimi eserlerden kaçırmak istedim ama yapamadım; her bir tablo, beni kendi derinliğine çeken bir girdap gibiydi. Mishkan’ın keten üzerine yağlıboya çalışmaları, adeta bir trans halindeki figürlerle doluydu. Anatomik detaylara gösterdiği o inanılmaz hassasiyet, bir yandan da akışkan ve adeta dini bir adanmışlıkla harmanlanmış bir üslup sunuyordu. Bu denge, gerçekle fantazi arasındaki o ince çizgiyi öyle güzel bulanıklaştırıyordu ki, izleyici olarak nerede durduğumu şaşırdım.

Carousel Image number 2

Küratörün seçimi ve eserlerin yerleşimi de bu hissi katmerleştiriyordu. Loş bir ışık, şarap kırmızılarının, kül grisi güllerin ve yeşile çalan grilerin hakim olduğu o “narkotik” paleti daha da vurguluyordu. Sanki her bir tablo, bir sonrakiyle fısıldaşarak, zehirlenme, hafıza ve rüya ile ölüm arasındaki o muğlak alanda bir hikaye anlatıyordu. Salonun içindeki boşluklar bile bir anlam taşıyordu; nefes alıp vermemize, her bir eserin üzerimizdeki etkisini sindirmemize izin veren bilinçli bir sessizlik sunuluyordu. Orta Doğu mistisizmiyle Antik Yunan mitolojisinin harmanlandığı o tematik örgü, her tablonun gizemini artırıyordu.

Sanatçının niyeti, eserlerdeki tekrar eden nesnelerle daha da belirginleşiyordu: düşmüş cam parçaları, afyon çiçeği yaprakları, lateks başlıklar ve karaf figürleri… Bunlar sadece objeler değildi, adeta birer tılsım gibi, her tablonun ruhani ve büyüleyici atmosferini derinleştiriyordu. Bir an durup bir tabloya baktığımda, istemsizce aklıma Baudelaire’in “Yapay Cennetler”i geldi. O şiirsel sarhoşluk, o bilincin bulanıklaştığı anlar… Mishkan’ın figürleri de tam olarak bu “vecde dalmış teslimiyeti” yansıtıyordu. Bir köşede duran bir ziyaretçi “Sanki kendi rüyalarımı görüyorum…” diye mırıldandı, sanki bu sergiye gelen herkes, kendi unutuş nehrinde yüzüyordu.

Carousel Image number 3

Bu sergi, sadece bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda ruhun derinliklerine bir dalıştı. Eğer bu aralar gerçekliğin acımasız netliğinden bir an olsun uzaklaşmak, bilinçaltınızın en ücra köşelerinde dolaşmak istiyorsanız, Lethe’s Tavern size unutulmaz bir yolculuk vaat ediyor. Belki de orada, o şarap rengi rüyaların arasında, kendinizden bir parça bulursunuz.

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum bırak

Cevap ver

Yükleniyor
svg