2025’in şimdiden en çok beklenen filmlerinden bazılarını (“Thunderbolts*”, “Mission: Impossible – The Final Reckoning”) ve “Sinners” ile “Mickey 17” gibi sürpriz gişe bombalarını izlemiş olsak da, önümüzde hâlâ dolu dolu bir film takvimi var! Özellikle Spike Lee ve Paul Thomas Anderson gibi usta yönetmenlerin sinemalara dönüşü bile tek başına heyecan verici. Ama asıl bomba haber şu: Bu çok beklenen projelerin bir kısmı aslında şahane kitaplardan uyarlama!
Eğer siz de “kitabı filminden daha iyidir” diyenlerdenseniz, bu yıl tam size göre! İşte beyaz perdeye taşınmadan aylar önce okuyabileceğiniz, böylece filmler vizyona girdiğinde kaynak materyalle nasıl karşılaştırıldığını görebileceğiniz 2025’in en dikkat çekici kitap-film uyarlamaları. Popüler olmaları için Hollywood’un uzun süredir beklediği harika kitaplardan, klasik uyarlamaların yeniden çevrimlerine kadar, işte radarınızda olması gerekenler!
Aşkım, Ölümüm: “Die, My Love” ile Oscar Rüzgarları Esmeye Başladı Bile!
Lynne Ramsay, eleştirmenlerce beğenilen ve kendisi de bir novelladan uyarlama olan “You Were Never Really Here” sonrası, yine bir kitap uyarlamasıyla dönüyor. Üstelik dağıtım hakları Cannes Film Festivali’nde Mubi tarafından kapıldı bile! Filmin etrafındaki vızıltı, şimdiden güçlü bir Oscar adayı olduğunu fısıldıyor; hatta bazıları Jennifer Lawrence’ı En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünden, En İyi Kadın Oyuncu ödülüne taşıyacak film olabileceğini bile konuşuyor!
Şaşırtıcı bir şekilde, “Die, My Love”ın kökeni, Arjantinli romancı Ariana Harwicz’e ait. İlk olarak 2012’de “Matate, amor” adıyla yayımlanan bu hikaye, İngilizceye ancak 2017’de çevrilmiş. Lawrence, Robert Pattinson’ın canlandırdığı kocası Jackson ile ilk çocuğunu dünyaya getirdikten sonra doğum sonrası depresyonla boğuşan Grace’i oynuyor. Ancak Grace’in annelik, evliliği ve ülkenin bir ucuna taşınma mücadelesi, bu aile dramasını gerçeküstü bir gerilime dönüştüren psikotik bir kırılmaya yol açıyor. Film, Cannes’da Altın Palmiye’ye aday gösterildi ve prömiyer gösteriminin ardından altı dakikalık ayakta alkışlandı. Yıl sonuna doğru resmi gösterime girmeden ve gelecek yıl ödül sezonunda herkesin diline düşmeden önce, Harwicz’in orijinal romanını okumayı düşünebilirsiniz. Pişman olmazsınız!
“Caught Stealing”: Austin Butler’ın Elvis Gölgesinden Kurtuluş Dansı, Darren Aronofsky Yönetiminde!
Austin Butler’ın, Baz Luhrmann’ın 2022 yapımı “Elvis” biyografisindeki performansının gölgesinden sıyrılması için önünde çok iş var. Belki “Elvis”ten daha iyi filmleri şimdiden Butler’ın filmografisinde yer alıyor, ama bir sonraki projesi muhtemelen en iyisi olacak. Ağustos 2025’te vizyona girecek ve Charlie Huston’ın 2005 tarihli aynı adlı kitabından uyarlanan “Caught Stealing”, Butler’ı 1990’larda New York’taki organize suç dünyasına bulaşan emekli bir beyzbol oyuncusu olan Hank Thompson rolünde izlememizi sağlayacak. Bu öncül ilginizi çekmeye yetmediyse, yönetmenin kim olduğunu duyunca şaşıracaksınız: Darren Aronofsky!
Aronofsky, ister Jennifer Lawrence’lı “mother!” olsun, ister yakın zamanda Brendan Fraser’ın Oscar kazandığı “The Whale” (ki bu film, Butler’ın “Elvis”teki ödüllü performansını geride bırakmıştı) olsun, psikolojik olarak oldukça rahatsız edici filmler yapmasıyla tanınıyor. “Caught Stealing”in de benzer şekilde rahatsız edici olup olmayacağı henüz belli değil, ancak fragman, gerilim dolu bir gizem konusunda “Uncut Gems”e rakip olacağını düşündürüyor.
“Caught Stealing”in yardımcı oyuncu kadrosunda da Zoë Kravitz, Matt Smith ve Regina King gibi inanılmaz yetenekler bulunuyor. Eğer kaynak materyali gibi olacaksa, “Caught Stealing”i gösteren sinema salonları, bir korku filmi izleyicisinin seslerine bürünecek, bu yüzden izleyici takdirine bırakılmıştır… özellikle kan görmeyi sevmeyenler için!
“The Roses”: Eski Bir Aile Kavgası, Yeni Bir Komedi Yıldızlar Geçidiyle Yeniden!
“The Roses”ın konusu size tanıdık geliyorsa, muhtemelen 1989 yapımı Danny DeVito yönetmenliğindeki, Michael Douglas ve Kathleen Turner’ın başrollerini paylaştığı acı bir boşanmanın vahşi bir kavgaya dönüştüğü “Güllerin Savaşı”nı hatırlıyorsunuzdur. O film de Warren Adler’ın 1981’de yayımlanan aynı adlı romanından uyarlamaydı. Ancak bu yeni versiyon, sadece başrollerin isimlerini değil, hikayenin her iki versiyonunda da çok şeyi değiştirmeyi planlıyor.
Ağustos 2025’te vizyona girecek olan “The Roses”, adını filmin başındaki çiftten, yani Benedict Cumberbatch ve Olivia Colman’dan alıyor. Film, Andy Samberg, Kate McKinnon ve Allison Janney gibi komedi dehası isimlerle dolu yıldızlarla bezeli bir kadroya sahip. Bu, sadece A-list oyuncu kadrosu sayesinde değil, kamera arkasındaki yetenekler sayesinde de yılın en dikkat çekici komedilerinden biri olacak gibi. “Austin Powers” ve “Meet the Parents” film serilerinin yönetmeni Jay Roach yönetmen koltuğunda otururken, senaryoyu yakın zamanda Yorgos Lanthimos için “Poor Things”i kaleme alan Tony McNamara yazdı. Umuyoruz ki fragmanı yeterince sinemaseveri bu komediyi izlemeye teşvik eder!
“Highest 2 Lowest”: Spike Lee ve Denzel Washington Yeniden Bir Arada, Kurosawa’nın Mirasıyla!
2025’in olmazsa olmaz filmlerinden biri için neye ihtiyacımız var dersiniz? Belki de Spike Lee ve Denzel Washington’ın yeniden bir araya gelmesine! Lee, “Malcolm X” ve “He Got Game” gibi filmlerle Denzel Washington’ın en iyi performanslarından bazılarını yönetmişti ve ikili nihayet 2025’te yeni bir suç gerilimi olan “Highest 2 Lowest” ile yeniden birleşiyor.
Adından da anlaşılacağı gibi, “Highest 2 Lowest”, Akira Kurosawa’nın 1963 yapımı “High and Low” filminin bir yeniden çevrimi olacak; ki o film de Ed McBain’in (diğer adıyla Evan Hunter) 1959 tarihli “King’s Ransom” romanından uyarlanmıştı. Orijinal kitap, zengin bir adamın kendi kişisel hırsı ile kaçırılan bir çocuğun hayatı arasında seçim yapmaya zorlanmasını konu alıyordu. Kurosawa’nın “High and Low” filminde Toshiro Mifune, şoförünün oğlunun fidye için rehin alındığı bir Japon iş adamını canlandırıyordu. Lee’nin versiyonunda ise bu rolü Denzel Washington‘ın kendisi oynayacak!
Spike Lee’nin ikonik filmografisi göz önüne alındığında, bu filmi izlemek için yeterince sebep var. Ancak filmin yardımcı oyuncu kadrosunda Jeffrey Wright, Wendell Pierce gibi isimlerin yanı sıra, müzisyenler A$AP Rocky ve Ice Spice (ikincisi oyunculuk çıkışını yapıyor) gibi isimler de bulunuyor. Kurosawa ile Spike Lee’nin birleşimi adeta cennette yapılmış bir eşleşme gibi görünüyor. Eğer orijinal kitabı okumadıysanız veya 1963 yapımı filmi izlemediyseniz, Ağustos 2025’te sinemalarda sizi şaşırtmasına izin verin!
“The Long Walk”: Stephen King’in İlk Romanı Nihayet Beyaz Perdede!
Şimdiye kadar yapılmış en iyi filmlerden bazıları Stephen King romanlarından uyarlanmıştı; “The Shining” ve “The Shawshank Redemption” gibi klasikler akla ilk gelenler. Ancak King’in Richard Bachman takma adıyla yazdığı eserlerden daha az film yapıldı; en bilinen örneği “The Running Man” idi. Ancak 2025’te, geliştirme cehenneminden nihayet bir tanesi çıkıyor: “The Long Walk.”
“The Long Walk”, faşist bir hükümetin düzenlediği televizyonlu bir yarışmaya odaklanıyor. Yüz adamın ABD Route 1 boyunca saatte üç mil hızla durmaksızın yürümesi gerekiyor; bunu yapamayanlar infaz ediliyor ve kazanan, ayakta kalan son kişi oluyor. Özellikle belirtmek gerekir ki, “The Long Walk” King’in kapsamlı bibliyografyasındaki tarihi bir giriş; yazarın lisedeyken Vietnam Savaşı’nın gerçek hayattaki dehşetinden esinlenerek yazdığı ilk romandı ve tamamlanması “Carrie”nin 1974’te yayınlanmasından önceydi.
2025 uyarlamasını Francis Lawrence yönetecek; daha önceki yönetmenlikleri arasında “I Am Legend” ve “The Hunger Games: Catching Fire” gibi roman uyarlamaları bulunuyor. Filmin oyuncu kadrosunda Cooper Hoffman, David Jonsson ve Judy Greer gibi isimlerin yanı sıra, kitabın esrarengiz antagonisti Binbaşı rolünde Mark Hamill yer alıyor.
“One Battle After Another”: Paul Thomas Anderson ve Leonardo DiCaprio’dan Epik Bir Buluşma!
Filmci dostlarınızı arayın, çünkü bu yıl yeni bir Paul Thomas Anderson filmi geliyor! Anderson’ın en iyi filmleri arasında “There Will Be Blood”, “Boogie Nights” ve “Punch-Drunk Love” bulunuyor; en son filmi ise 2021 yapımı “Licorice Pizza” idi. O nostaljik dramedinin devamı niteliğindeki “One Battle After Another”, Leonardo DiCaprio’nun amatör bir Amerikan devrimcisini canlandırdığı filmin yardımcı oyuncu kadrosunda Benicio del Toro, Regina Hall ve Alana Haim gibi isimler yer alıyor. Film hakkında DiCaprio’nun bir devrimde tökezlediğini gösteren fragman dışında çok az şey biliniyor, ancak iddialara göre çok ünlü bir Amerikan kurgu eserinin modern bir yeniden yorumu.
Söz konusu Amerikan kurgu eseri, Thomas Pynchon’ın 1990 tarihli “Vineland” adlı romanı (postmodern romancının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir). Kitap, 1984 yılında Ronald Reagan’ın yeniden seçilmesinin, 1960’ların radikal hippilerini isyan etmeye zorlamasının sonuçlarını konu alıyor. Bu, Pynchon’ın PTA tarafından uyarlanan ilk romanı olmayacak; çünkü 2014 yapımı “Inherent Vice” filmi de yazarın 2009’da yayımlanan kitabından uyarlanmıştı.
“One Battle After Another”ın Eylül 2025’te Warner Bros. tarafından (IMAX sinemalar dahil) gösterime girmesi planlanıyor. DiCaprio ve Anderson arasındaki ilk iş birliği olmasına rağmen, ikilinin Oscar Ödülleri’ndeki bireysel geçmişleri, filmi yaklaşan ödül sezonu için büyük bir aday haline getiriyor. Anderson henüz hayranlarını hayal kırıklığına uğratmadı, bu yüzden bu filmi beyaz perdede görmeyi heyecanla bekliyoruz!
“Regretting You”: Colleen Hoover Uyarlamalarıyla İkinci Şans!
Geçtiğimiz yıldan sonra, kimsenin başka bir Colleen Hoover romanı uyarlaması istemediğini söylemek abartı olmazdı. 2024’ün kötü şöhretli “It Ends With Us”ın yazarı kendisiydi ve iyi niyetler ile kararlı performanslar bile Hoover’ın talihsiz kitabının damgasından kurtulamamıştı. Kemerleri bağlayın, çünkü Hoover’ın eseri bu yıl “Regretting You” ile beyaz perdeye geri dönüyor. 2019’da yazdığı bir romandan uyarlanan bu film, “It Ends With Us”ı izledikten sonra yazara küskünlük duyan bazı izleyicileri geri kazanabilir.
“Regretting You”, 30’lu yaşlarındaki Morgan’ın hikayesini anlatıyor. Kendisi de gençken sahip olduğu ergen kızı Clara, Morgan’ın kocası ve Clara’nın babasının ani ölümünün ardından yaşananlarla başa çıkmaya çalışıyor. Morgan’ın hayatı bu noktadan sonra çözülürken, roman sadakatsizlik, annelik ve keder gibi yoğun konuları ele alıyor. Bu temalar, “It Ends With Us”ta yaygın olan aile içi şiddet temalarından rahatsız olan izleyiciler için çok daha kabul edilebilir olabilir.
En azından, “Regretting You”nun kamera arkasında Justin Baldoni yok; yönetmenlik görevini “The Fault in Our Stars”ı yöneten Josh Boone üstleniyor. Oyuncu kadrosunda Morgan rolünde Allison Williams, Chris rolünde Scott Eastwood ve Clara rolünde Mckenna Grace yer alıyor. Film, Ekim 2025’te sinemalarda gösterime girecek, bu uyarlamanın izleyicilerle rezonansa girip girmeyeceğini zaman gösterecek. Kitaba verilen tepkilere bakılırsa, pekala başarabilir.
“Deliver Me From Nowhere”: Boss’un En Samimi Albümünün Doğuşu Beyaz Perdede!
Bruce Springsteen gibi bir rock efsanesinin hayatı hakkında bir biyografi filmi, herhangi bir oyuncu için büyük bir meydan okumadır. Ama Jeremy Allen White’ın “The Bear”a hazırlanırken mutfak deneyimi kazandığını düşünürsek, bu iş için doğru kişi olabilir. Neyse ki, biyografi filmi harika bir kitaptan, Warren Zanes’in 2023 tarihli “Deliver Me From Nowhere” adlı eserinden uyarlanıyor. Biyografi, Springsteen’in 1982 tarihli “Nebraska” albümünü kaydettiği belirli bir zamana odaklanıyor; bu, sanatçının 1984’teki “Born in the U.S.A.” ile elde ettiği büyük popülerlik anından önce çıkan derinlemesine kişisel bir albümdü.
White’ın yanı sıra, “Deliver Me From Nowhere”da Springsteen’in hayatından karakterler arasında yapımcı Jon Landau (Jeremy Strong), aşk ilgisi Faye (Odessa Young) ve baba Douglas Springsteen (Stephen Graham) yer alacak. Springsteen’in kendi hayatının diğer müzik ikonlarına kıyasla ne kadar gösterişsiz olduğunu itiraf ettiğini bilerek, “Deliver Me From Nowhere”in, müzisyen biyografileri arasında daha dürüst ve daha az göz alıcı, nadir bir örnek olabileceğini söyleyebiliriz.
Dahası, “Deliver Me From Nowhere” sadece izleyicilerin Springsteen’in diskografisine ilgi duymasını sağlamayabilir, aynı zamanda en iyi albümlerinden birinin yapımını anlatan bu film, “Nebraska”ya olan modern takdiri yeniden canlandırabilir. Film, Ekim 2025’te sinemalarda izleyiciyle buluşacak.
“The Running Man”: Stephen King Klasiklerinden Distopik Bir Yeniden Doğuş!
“The Running Man”e geri döneceğiz demiştim, işte şimdi tam zamanı! Yaklaşan 2025 uyarlaması, Stephen King’in 1982 tarihli distopik romanının ilk uzun metrajlı uyarlaması değil. Paul Michael Glaser’ın yönettiği o ilk uyarlamada, Arnold Schwarzenegger, alternatif bir gelecekte askeri bir komutan olan Ben Richards’ı canlandırıyordu. Ben, bir polis katliamıyla suçlanır ve yarışmacıların suikastçılar tarafından avlandığı, aynı adlı reality televizyon dizisinde hayatta kalmak için savaşmaya zorlanır.
Kasım 2025’te vizyona girmesi planlanan yeni uyarlamayı, 2021 yapımı gerilim filmi “Last Night in SoHo”nun ardından Edgar Wright yönetecek. Schwarzenegger’in rolünü internetin gözde isimlerinden Glen Powell üstlenirken, diğer oyuncu kadrosunda Josh Brolin, Katy O’Brian ve Colman Domingo gibi isimler yer alıyor. Bu, “The Running Man” için kendini kurtarma fırsatı olabilir, zira 1987 yapımı filmin hem olumsuz eleştirileri hem de King’in uyarlamayı beğenmemesi, filmin itibarını yıllarca zedelemişti.
2025 sonbaharının sonlarında vizyona girecek olmasıyla, “The Running Man”in gişede büyük başarı elde etme şansı yüksek, ancak geçen yılki çok beklenen ama nihayetinde hayal kırıklığı yaratan “Gladyatör II”ye benzer bir duruma da düşebilir. “Gladyatör II”den bahsetmişken…
“Hamnet”: Shakespeare’in Bilinmeyen Acısı, Chloé Zhao Dokunuşuyla!
Endişelenmeyin, kronik çevrimiçi yetişkinler, çünkü Paul Mescal 2025’te beyaz perdeye geri dönüyor! Film sırasında tişörtünü çıkarıp çıkarmayacağı ise henüz belli değil… “Hamnet”, Kuzey İrlandalı yazar Maggie O’Farrell’ın 2020 tarihli romanının bir uyarlaması ve William Shakespeare ile eşi Agnes’in, 11 yaşındaki oğulları Hamnet’in ölümünün ardından yaşadıkları hayatlara odaklanıyor. 2020’de Kadınlar Kurgu Ödülü’nü kazandığına göre, film uyarlamasının da izleyicileri gerçekten büyüleme potansiyeli olduğu söylenebilir.
Mescal, Bard’ın kendisini canlandırırken, Jessie Buckley Agnes rolünde merkezde yer alıyor. Yardımcı oyuncu kadrosunda ise Emily Watson ve Joe Alwyn bulunuyor. Filmin yönetmeni, “Nomadland” ile Oscar kazanan Chloé Zhao, ki son projesi 2021 yapımı MCU filmi “Eternals” idi. Zhao’nun kozmik bir süper kahraman aile kavgasını bile gerçekten karmaşık hale getirebildiğini düşünürsek, Shakespeare gibi bir konuda eğlenceli bir drama ortaya çıkarmayı başarması şaşırtıcı olmayacak.
Ancak, kitabı okuyanların bildiği gibi, bu aslında Will’in hikayesinden çok Agnes’in hikayesi. Ama ister Shakespeare hayranı olun ister olmayın, bu film yazarın her oyununu ve sonesini yeniden okuma (veya yeniden izleme) şeklinizi değiştirebilir. Eğer kasım 2025’in sonlarını sinemalarda beklemek için çok sabırsızlanıyorsanız, vakit geçirmek için kitaba göz atabilirsiniz.
“Frankenstein”: Guillermo del Toro’dan Klasik Canavara Yepyeni Bir Bakış!
Artık Mary Shelley’nin “Frankenstein”ı gibi klasik canavar romanları sayısız kez uyarlandı, ancak Guillermo del Toro’dan başka hiçbir yönetmen, klasik bir şeyi bu kadar taze hissettiremezdi! Her del Toro filmini izlediyseniz, yönetmenin korkuya, canavarlara ve peri masallarına olan ilgisinin ne kadar samimi ve karmaşık olduğunu bilirsiniz. En son filmi, animasyon “Pinocchio”, klasik bir çocuk masalını faşist İtalya’da yeniden yorumlamıştı, bu yüzden yaklaşan Netflix uyarlaması “Frankenstein”ın da aynı şeyi yapması bekleniyor.
Bilindiği üzere, del Toro’nun “Frankenstein”ı, Oscar Isaac’in canlandırdığı başıboş çılgın bilim insanına odaklanıyor. Hayat yaratma girişimleri ölümcül bir canavarla sonuçlanıyor ve bu canavarı Jacob Elordi canlandıracak. Yardımcı oyuncu kadrosunda Mia Goth, Christoph Waltz ve David Bradley yer alıyor. Henüz prömiyer yapmamış olsa da, emin olun, muhtemelen en iyi Frankenstein filmleri sıralamasında çok üst sıralarda yer alacak.
Bu filmin tek dezavantajı, Netflix’in mülkiyetinde olması; bu da muhtemelen çok sınırlı bir sinema gösterimi göreceği anlamına geliyor, tabii del Toro macabre (uğursuz) epik filmi için geniş bir dağıtım anlaşması sağlayamazsa. İster bilgisayarda izlemek zorunda kalın, ister büyük ekranda görme şansına sahip olun, Guillermo del Toro’nun “Frankenstein”ının, yaşı ilerledikçe daha da iyiye giden üretken bir yönetmenin başarılarına bir yenisini ekleyeceği kesin.
“The Housemaid”: Korkunç Bir Noel Kutlamasına Hazır Olun!
Freida McFadden’ın 2022 tarihli gerilim romanı “The Housemaid”i okuyup sevdiyseniz, gelecekte sizi korkunç bir tatil sezonu bekliyor. Yönetmen Paul Feig, bu yılın başlarında Amazon Prime Video’da özel olarak yayımlanan “Another Simple Favor”ı yapmaya korktuktan sonra, “The Housemaid”i uyarlayarak kendisi için yepyeni bir türe sağlam bir giriş yapıyor. Film, 25 Aralık 2025 Noel Günü sinemalarda gösterime girecek, ancak bu tarih sizi yanıltmasın, zira bu muhtemelen rahatlatıcı bir kış filminin tam tersi olacak.
“The Housemaid”, yakın zamanda hapisten çıkan Millie’nin (Sydney Sweeney), çok zengin bir ailenin yanında, tahmin ettiğiniz gibi, hizmetçi olarak işe başlamasını konu alıyor. Ancak Millie, evin reisi Nina Winchester’ın (Amanda Seyfried) giderek daha endişe verici davranışlarının, ailenin karanlık sırları ve Nina’nın kocası Andrew (Brandon Sklenar) ile evliliğinden duyduğu memnuniyetsizlikle bağlantılı olduğunu keşfeder. Hikayenin geri kalanını spoiler vermeden, bu kitabın sizi koltuğunuzun ucunda tuttuğunu söyleyebiliriz. Yani Feig işini doğru yaparsa, film uyarlaması da sinemaseverler için aynı etkiyi yaratacaktır.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak