İlk uzun metrajlı filmiyle dikkatleri üzerine çeken Giovanni Tortorici, “Diciannove (Nineteen)” ile hem bireysel hem de sanatsal bir uyanış öyküsünü çarpıcı bir sinema diliyle perdeye taşıyor. Film, yalnızca genç bir ressamın içsel savaşını değil, aynı zamanda sanat üretiminin yüklediği görünmeyen yükleri de gözler önüne seriyor.
Filmde 19. yaş gününü kutladığı gün, Leonardo adlı yetenekli ama içsel olarak parçalanmış bir genç ressamın hayatına tanıklık ediyoruz. Film, babasının gölgesinde kalmış bir sanatçının kimlik bulma çabalarını, yaratıcı blokajla boğuşmasını ve aile içindeki çatışmalarla birlikte gelen kırılma anlarını merkezine alıyor. Sanatsal üretim süreci burada yalnızca bir tema değil, aynı zamanda karakterin kendini bulmaya çalıştığı bir içsel alan olarak işleniyor. Zaman zaman gerçeklikle bağları koparan, düşsel ve yoğun sahneler, Leonardo’nun bilinç durumuna görsel bir karşılık sunuyor.
Yönetmen Bakışı ve Estetik Seçimler:
Tortorici’nin kendi deneyimlerinden izler taşıyan yapısı, filme güçlü bir otobiyografik damar katıyor. Film, klasik anlatı kalıplarını kırarak ilerliyor; el kamerası estetiği, bilinç akışına yakın kurgu tercihleri ve boğucu kadrajlar, karakterin zihinsel labirentine seyirciyi davet ediyor. “Diciannove”, konfor alanının dışında bir izleme deneyimi sunmayı tercih ediyor. Bu da onu klasik “yetişkinliğe geçiş” hikâyelerinden ayırıyor.
“Diciannove”, Torino Film Festivali’nde “En İyi İlk Film” kategorisinde aday gösterildi ve Cesur Yönetmenlik Özel Mansiyonu’na layık görüldü. Başrol oyuncusunun performansı, Avrupa’daki bağımsız sinema çevrelerinde övgüyle karşılandı; çeşitli festivallerde En İyi Erkek Oyuncu dalında adaylıklar aldı. Özellikle duygusal yoğunluğu ve otantik performansıyla Cannes’ın yan seçkilerinde de ses getirdi.
Apartman No:26 Notu
Giovanni Tortorici’nin bu ilk filmi, kişisel olanın evrenselleşebileceğini kanıtlıyor. “Diciannove”, modern Avrupa sinemasının otobiyografik damarını takip ederken, genç sanatçıların içsel fırtınalarını estetik bir dille görünür kılıyor. Kolay izlenen bir film değil; ancak zor soruları cesurca soran, duygusal yoğunluğu yüksek bir deneyim sunuyor. Eğer sanatsal üretim sürecine dair ham ve dürüst bir anlatı arıyorsanız, bu film size tanıdık gelen pek çok kırılmayı yeniden sorgulatabilir. Leonardo’nun öfke ve arayışla dolu iç yolculuğu, yaratıcılığın yalnızca ilhamla değil, aynı zamanda acıyla da beslendiğini hatırlatıyor.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak