Yeji Y. Ham, Kore kökenli Kanadalı bir yazar. British Columbia Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Brown Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış, burada yaratıcı yazarlık dersleri vermiş. Kısa öykü derlemesi olan Doraesol ile dikkat çekmiş, koleksiyonun bir kısmı Frances Mason Harris 26 Kurgu Ödülü’nü kazanmış. Görünmez Otel adıyla Timaş Yayınları tarafından yayımlanan ve Sevinç Sanem Erzurumlu tarafından Türkçeye çevrilen The Invisible Hotel ise onun ilk romanı. Yeji Y. Ham, kitaba dair verdiği bir söyleşisinde, bu romanın çıkış noktasının aile tarihine ve özellikle Kore yarımadasının bölünmüşlüğünün kuşaklar arası yankılarına dayandığını dile getiriyor. Ham’a göre yazma süreci kendi deyimiyle şöyledir: “Yazı, kuşaklar arası bir köprüdür. Sıradan bir olgular kataloğunu, nabız gibi atan, canlı bir varlığa dönüştürür. Yazı aracılığıyla, unutulmuş hikâyelere hayat vermeyi ve geçmiş ile şimdiki zaman arasındaki boşluğu kapatmayı umdum. Sanırım bu yüzden kitabımda tarih ve aile yadsınamaz bir şekilde iç içe geçmiş olmalı.”
Roman, çalıştığı markette son iş günü olan genç Yewon’un hayatına giren gizemli bir figür, Bayan Han aracılığıyla açılır. Bayan Han, kız kardeşini ziyaret etmek için Yewon’dan kendisini Yeoju Hapishanesi’ne götürmesini ister. Bu istek sıradan bir yolculuk gibi görünse de romanın temel çatışmalarını ortaya çıkaracak bir istektir: Kasabaya bir yabancı gelir, bir şeyler ister, bir şeyler yapar ve bir şeyler hep olur. Görünmez Otel’de olan şeyse ortasından ikiye bölünmüş bir halkın sınırların ötesinde kalan aile bağları, savaşın kopardığı ilişkiler ve görünmez yaralarıdır.
Alt metinde, Kuzey ve Güney Kore arasındaki savaşın bireylerin gündelik hayatına sızmış gölgelerini sezmeye başlarız. On yıllardır süren barış görüşmeleri. İki ülkenin arasındaki anlaşmalar ya da anlaşmazlıklar. Bir kez daha görürüz ki savaşlar geçmişte başlayan ama sonsuza kadar süren kolektif eylemler ve travmalardır. Hem bireysel hem toplumsal olarak izleri kuşaklar boyunca devredilir ve bu izler silikleşmez. Ham da bunu kurgusunda okuruna aksettirir. Belleğin süreksizliğini yansıtan anlatı, bilinç akışı, iç monologlar ve zamansal sıçramalarla desteklenir.
Yewon’un hikâyesi bazen gündelik diyaloglarla, bazen rüya ve halüsinatif imgelerle bölünüyor. Böylece roman, yalnızca bireysel bir yolculuktan çok kolektif belleğin, toplumsal hafızanın kırılgan doğasının da gösterir.
Romanın seyrini değiştiren ve ana hikâyeyi açan birkaç önemli kırılma anı öne çıkar: Bunlardan ilki biraz önce de değindiğimiz gibi Bayan Han’ın yolculuk teklifidir. Yewon’un sıradan hayatı, bu teklifle bozulur. Bayan Han’ın yabancı aksanı ve tedirginliği, savaşın bireyler üzerindeki derin izlerini açığa çıkarır. Bu an, Yewon için edilgenlikten çıkışın ilk adımıdır. Bir diğeri barış haberleridir. Televizyondaki haberler üzerinden büyük politik meselelerin sıradan insanların evlerine nasıl yansıdığı görülür:
“Anne hep böyle söylerdi: Kardeşin sınır hattında. Jae-hyun’un askerî birliği, Kuzey Kore sınırına bir saatten az mesafedeydi.” S. 29
Okur olarak hikâyeye bağlandığımız bir önemli ansa Yewon’un otobüste gördüğü ilk rüyadır: Pencere taşıyan ölü silüet, gerçeğin ve hayalin sınırlarını bulanıklaştırır. Bu sahneyle mekanımızın somut alanlarla sınırlı kalmadığını anlarız. İnsanı şoka uğratan başka bir sahneyse Anne’nin küvette ölen insanlardan kalan kemikleri temizlemesidir. Bu ritüel savaş travmasını en rahatsız edici şekilde somutlaştırır. Aradan on yıllar geçmiştir, dünyanın gündeminde artık Kore savaşı yoktur, başka savaşlar ve soykırımla söz konusudur. Ancak geçmişin gölgesi savaş mahalinde dolanır. Barış beklentisi, savaşın yeniden çıkma ihtimali toplumu sürekli diken üstünde tutar. Savaşın bireysel hafızalara ve gündelik ilişkilere nasıl sindiğini görürüz. Politik anlaşmaların, nükleer tehditlerin ve sınırın ötesindeki hayatların, sıradan insanların evlerinde nasıl yankılandığını okuruz.
Yewon, giderek küçülen ve ıssızlaşan kasabasından kurtulmak ister ancak bu hiç düşündüğü kadar kolay olmaz. Ailesi, arkadaşları, yaşadığı coğrafya ve yaşanan her şey ona engel çıkarır. Rüyalarında gördüğü çok kapılı ve çok anahtarlı otelse bu sıkışmışlığın ve ihtimallerin imkansızlığının bir metaforu gibidir. Görünmez Otel, yalnızca bir bireyin görünmezlikten görünürlüğe adım atma çabasıyla sınırlanacak bir anlatı olmaktan çıkar; aynı zamanda savaşın, göçün ya da göçememenin ve belleğin bireysel hayatlarda bıraktığı görünmez izlerin romanı oluverir. Yewon’un yolculuğu, bireysel bir özgürleşme süreci olduğu kadar, Kore toplumunun bölünmüş tarihine dair de güçlü bir alegori kurar.
Bir ilk roman olan Görünmez Otel, yazarının kurmaya çalıştığı metafor örgüsünü taşıyan bir metin. Diğer yanıyla savaş görmemiş ancak yine de savaş çağı çocuklarının kaleme aldığı çağdaş edebiyat kurmacalarının yalnızca bireysele değil, toplumsal belleğe dair de söz söyleyebildiğini kanıtlayan bir ilk roman.
Caner Almaz