New York’taki Hashimoto Contemporary‘de, Savannah merkezli sanatçı Angela Burson’ın sergisi “Analog Conditions” ile bellek ve şimdiki zaman arasında bir yolculuğa çıkmaya hazırız. 6-27 Eylül tarihleri arasında gezilebilecek bu sergi, sanatçının otobiyografik parçaları, kültürel referansları ve kişisel yansımaları bir araya getirdiği yeni işlerini sunuyor.
Burson, “Analog Conditions”da, adından da anlaşıldığı gibi, yaşanmış bir deneyimi taklit eden kurgusal senaryoları inceliyor. Bu fikri daktilo ve saat gibi analog cihazlarla harmanlayarak, eserlerini hem tanıdık hem de somut bir dünyaya yerleştiriyor. Aslında sanatçının pratiği, figüratif unsurlar ile nesnelerin birbirine karıştığı bir oyun gibi. Genellikle başsız veya kesik tasvir edilen figürlerin taşıdığı bavullar, ayakkabılar ve kitaplar gibi sembolik eşyalar, sanki bir Sürrealist rüyadan fırlamış gibi, kasıtlı olarak bozuk oranlarla titizlikle resmediliyor.
Tuvale dökülmüş bir günlük gibi, bu işler son derece kişisel. Sanatçının 2012’de duygusal bir yükten kurtulmanın sembolü olarak kullandığı bavul, burada hareketin daha geniş bir anlatısının parçası olarak yeniden ortaya çıkıyor. Bir anda sahiplenilen bir yavru kedi, kaybolduğu sanılan bir oyuncak bebek ya da bir ikinci el eşya pazarından alınan eski bir çift ayakkabı… Burson’ın tabloları tesadüfleri, mizahı ve şansı kucaklayarak, “gerçek dünya koşullarını taklit etmek için yapay olarak oluşturulmuş durumlar” yaratıyor. Sanatçının amacı, davranışları tahmin etmek değil, tüm bunların varoluşsal anlamını sorgulamak.
Burson’ın bu yaklaşımı, nesnelerin sadece eşya değil, birer hatıra taşıyıcısı olduğunu ne kadar da güzel gösteriyor. Sanatın, en kişisel hikayelerimizi bile bu kadar evrensel bir dille anlatabilmesi etkileyici değil mi?