Akıştasın: “And Mrs” (2024): Ölü Nişanlıyla Evlenmek İsteyen Gelin ve Yasın Absürt Hali

Yükleniyor
svg

“And Mrs” (2024): Ölü Nişanlıyla Evlenmek İsteyen Gelin ve Yasın Absürt Hali

Kasım 25, 20257 dk okuma süresi

Bazı filmler vardır, konusunu bir cümleyle duyduğun anda beynin “Bu nasıl olur ya?” diye takılı kalır. And Mrs tam olarak öyle bir film. Londra’da yaşayan Gemma’nın (Aisling Bea) Amerikalı nişanlısı Nathan (Colin Hanks), düğüne günler kala aniden ölüyor. Gemma ise o ana kadar evlilikten o kadar emin değilken, bu kez ölümden sonra bile vazgeçmemeye karar veriyor:
Nişanlısıyla, öldükten sonra da olsa, evlenmek istiyor.

Bu kadar absürt bir cümle kurup filmin tonu tamamen “şaka”ya kaçmıyor üstelik. Aksine, And Mrs, yasın ne kadar delirtici, mantıksız, savrulan bir süreç olabileceğini, kara mizahla el ele tutuşarak anlatmayı seçiyor.

Ölüyle Evlilik Fikri Neden Bu Kadar Çarpıyor?

Gemma’nın takıldığı yer aslında çok tanıdık:
“Bu kadar hazırlık, bu kadar duygu, bu kadar hayal… Ben şimdi neye veda ediyorum? Adama mı, geleceğe mi, kendime mi?”

Nathan’ın ölümü, onun nişanlısı olarak kimliğini de havaya uçuruyor. Bir anda “gelin” olma hali, “dul” olma haline, oradan da “hiçbir şey” olma boşluğuna düşüyor. Gemma’nın hukukla, ailesiyle, toplumla kavgası aslında tek bir cümlede toplanıyor:
“Bu ilişki gerçekti, bunu herkes kabul edecek.”

Posthumous evlilik fikri – yani ölen biriyle, sonradan nikâh kıymak – elbette hem hukuki hem etik olarak çok tartışmalı. Film bu tartışmayı çok didaktik bir yerden değil, daha çok “böyle hisseden birini dışarıdan izlesek ne görürdük?” yerinden kuruyor.

Yasın İçinde Gülmek: Suçluluk Mu, Tedavi Mi?

And Mrs’in asıl gücü, ölüm ve kahkahayı aynı çerçeveye sığdırmasında. Gemma’nın hikâyesi elbette trajik; ama film, o trajedinin etrafına ince ince yerleştirilen gereksiz bürokrasi, saçma aile dinamikleri, tuhaf yan karakterler ve absürt durumlarla bizi, ister istemez gülmeye zorluyor.

Ve tam da orada şu rahatsız edici soruyla yüzleşiyoruz:

“Yas tutarken gülmek ayıp mı?”

Film bu tabuyu parçalıyor. Gemma’nın ısrarı komik geliyor, ama bir yandan da tanıdık: Yas içindeki “mantıksız” davranışların aslında ne kadar duygusal olarak tutarlı olabileceğini görüyoruz. Sevdiğimiz biri öldüğünde, beynimiz mantık sınavından geçmiyor; elinde kalan son ritüeli, son jesti, son anlamı korumaya çalışıyor sadece.

Aisling Bea: Saçmalığın İçindeki Ciddi Yarayı Gösteren Yüz

Filmi taşıyan isim kesinlikle Aisling Bea. Stand-up kökenli, komediye çok alışık bir yüz olmasına rağmen burada sadece komik olmakla yetinmiyor;
“gülerken gözünün içi dolan insan” halini çok iyi yakalıyor.

Gemma karakterinin bir sahnede tamamen dağılması, diğer sahnede kuru bir espriyle kendini toparlaması, duygusal olarak çok inandırıcı. Başına gelen şeyi anlamlandırmaya çalışan bir kadının, hem saçma bir hedefe kilitlenmesini hem de ciddiyetini aynı anda taşıyabiliyor.

Yan rollerde Billie Lourd, Harriet Walter ve diğerleri, tam İngiliz dramedy geleneğinden çıkan karakterler gibi: hafif karikatürize ama asla boş değiller. Özellikle aile sahnelerinde, herkesin başına gelebilecek o “kimse ne diyeceğini bilmiyor ama herkes bir şey demek zorundaymış gibi davranıyor” anlarını çok iyi kuruyorlar.

“Grief Rom-Com”: Aşk Hikâyesi Bitince De Bitmeyen Aşk Filmi

And Mrs klasik bir romantik komedi değil; çünkü “mutlu sona doğru giden iki kişi” değil, ölümle kesilmiş bir hikâyenin peşine takılmış tek bir kişi izliyoruz. Buna rağmen romantik komedinin bütün yapısal taşları orada:

  • Bir hedef: Ölü nişanlıyla evlenebilmek

  • Bir sürü engel: Yas, aile, toplum, bürokrasi

  • Etrafında dolaşan tuhaf yan karakterler

  • Ve en önemlisi: kahkaha ile gözyaşının sık sık yer değiştirmesi

Ama burada “tehlike” bir üçüncü kişi değil, doğrudan hayatın kendisi. Film, “mutlu son”u yeniden tanımlıyor: Mutlu son, belki de nikâh masasında değil, Gemma’nın kendi aklıyla, kendi kalbiyle barıştığı yerde saklı.

Neden İzlemeli?

  • Çünkü yasın ne kadar saçma, çelişkili, kontrolsüz olabileceğini dürüstçe gösteriyor.

  • Çünkü Aisling Bea’nin performansı, hem “komik kadın” hem de “yıkılmış kadın” halini aynı gövdede toplayan çok nadir işlerden biri.

  • Çünkü ölümle, kayıpla, “bitmeyen” ilişkilerle kendi hayatımızda neler yaptığımıza bakmak için iyi bir ayna tutuyor.

  • Ve çünkü bazen en absürt fikirler, en gerçek duyguların içinden çıkıyor.

And Mrs, herkese göre değil. Tonu dalgalı, bazılarına fazla “barmy” gelebilir. Ama eğer kara mizaha, içi sızlatan esprilere ve “bu sahnede hem gülüp hem boğazım düğümlendi” hissine açıksan, bu film zihninde uzun süre dolaşacak.

Kısacası:
Bu film, “sonsuz aşk” fikrini Hollywood’un parlak filtrelerinden değil, morg kokan bir düğün hayalinden anlatmayı seçiyor. Tam da bu yüzden akılda kalıyor.

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
Yükleniyor
svg