Akıştasın: Rolling Papers (2025): Estonya Gençliğinin Sessiz Çığlığı

Yükleniyor
svg

Rolling Papers (2025): Estonya Gençliğinin Sessiz Çığlığı

Kasım 13, 20254 dk okuma süresi

Bazı filmler vardır; büyük olaylar anlatmaz, büyük cümleler kurmaz ama izlerken insanın içine bir şey çöker… çünkü tam olarak “bu his” dersin. Meel Paliale’nin Rolling Papers’ı tam da böyle bir film. Yirmili yaşlarının tam ortasında, nereye gittiğini bilmeyen, bir yere gitmek için de pek acele etmeyen gençlerin dünyasında geçiyor. O sessiz, içten içe çalkantılı, kahverengi bir kış manzarasının ortasında.

Sebastian’la tanışıyoruz önce. Bir markette çalışan, hayatın onu nereye bırakacağını bilemeyen, bir rutinin içine sıkışmış bir genç. Çok tanıdık bir yalnızlık. Sonra karşısına Silo çıkıyor; biraz kaypak, biraz özgür, biraz da aklı başka yerlerde olan bir gezgin. Birbirlerine hiç benzemiyorlar belki ama bir şekilde aynı ağırlığı taşıyorlar: geleceğin belirsizliği.

Birbirlerine tutunuyorlar; birlikte ot içiyorlar, birlikte düşünüyorlar, birlikte “Brezilya’ya gidelim lan?” diye hayal kuruyorlar. Yani o büyük hayali kuruyorlar: başka bir yerde hayat daha kolaymış gibi hissettiren hayal. Hepimizin en az bir kere içinden geçirdiği o kaçış ihtimali.

Filmin en çarpıcı tarafı ise “hikâye” değil, his. Paliale, öyle bir ses tasarımı kullanmış ki… çamurlu karda sürünen bir çanta bile karakterin duygusunu taşıyor. O ses, o kayganlık, o hava… her şey, gençliğin “şimdi ne olacak?” paniğinin yavaş bir yankısı gibi. Bir eleştirmenin “bir sahneyi izlemeden sadece sesi dinlesen bile yeter” demesi boşuna değil.

Diyaloglar da aynı şekilde doğal. Abartısız, gösterişsiz, öyle dünyayı düzeltme konuşmaları vardır ya… herkesin gençken yaptığı. İşte onların en saf hâli var bu filmde. Bir sigaranın ucunda başlayan ve sabaha kadar süren sohbetler gibi. Hem hiçbir şeyi çözmüyor, hem de insanı tuhaf bir şekilde rahatlatıyor.

Rolling Papers, Estonya’nın Oscar adaylığıyla zaten öne çıkmış durumda ama filmin asıl gücü uluslararası ödüller değil; kuşağın ortak duygusunu bu kadar sade, bu kadar dürüst anlatabilmesi. Bu yüzden Estonya’da geçmesine rağmen dünyanın her yerinden gençlerin kendini bulacağı bir film olmuş.

Film aynı zamanda “kaçmak” fikri üzerine kurulu. Brezilya burada sadece bir ülke değil; kurtulmanın, rahatlamanın, “bir gün gideriz” umudunun sembolü. Ama film, o kaçılamayan gerçekliği yüzümüze çarpıyor: bazen gittiğin yer değil, kurduğun hayal seni yaşatıyor.

Aslında film çok da büyük bir finale koşmuyor. Bir dönüşüm ya da büyük bir çözüm yok. Çünkü gençlik bazen tam olarak böyle bir şey: bitmeyen, cevaplanmayan sorular. Geceleri uzun, gündüzleri kısa hayatlar. Ve o boşluk hissini bir başka insanın varlığıyla hafifletebilmek.

Rolling Papers, minimalist, sessiz ama güçlü bir film. Yirmilerinde olan ya da o yaşları çok iyi hatırlayan herkesin içini acıtan, bazen gülümseten, bazen de “keşke ben de Brezilya’ya kaçabilsem” dedirten bir deneyim.

Estonya sinemasından çıkan en taze, en dürüst gençlik hikâyelerinden biri.

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
Yükleniyor
svg