Anne-Sophie Bailly’nin ilk uzun metraj filmi My Everything (Mon inséparable), annelik, bağımsızlık ve sevgi arasındaki görünmez sınırları hassasiyetle inceliyor. Film, zihinsel engelli yetişkin bireylerin yaşamını merkezine alarak hem evrensel hem de çoğu zaman anlatılmayan bir hikâyeyi perdeye taşıyor.
Bir Anne, Bir Oğul, Bir Hayatın Paylaşımı
Mona, altmışlı yaşlarında bir kadın. Hayatının büyük bölümünü oğlu Joël’e adıyor — onu koruyarak, yönlendirerek, bazen de kendini tamamen geri planda bırakarak. Ancak Joël’in iş yerinden sevgilisi Océane’in hamile olduğunu öğrendiğinde, Mona’nın dünyası değişmeye başlıyor. Artık korumakla özgür bırakmak arasındaki çizgi silikleşiyor; annelik, bir fedakârlıktan bir sorgulamaya dönüşüyor. Anne-Sophie Bailly’nin kamerası, melodramdan uzak durarak gündelik hayatın sessiz gerilimlerini takip ediyor. Film, seyirciye bir annenin gözünden hem gururu hem de korkuyu hissettiriyor — “bırakabilmek” ile “yitirmek” arasındaki o ince alanı.
Bailly’nin Duyarlı Yönetimi
Bailly, ilk filminde büyük bir güvenle minimalist bir anlatı kuruyor. Diyaloglar az, ama bakışlar her şeyi söylüyor.
Küçük jestler, sessizlikler ve kararsız anlar, karakterlerin iç dünyasını görünür kılıyor. Yönetmen, engelliliği bir “tema” değil, insan deneyiminin bir parçası olarak ele alıyor. Ne duygusal sömürüye kaçıyor ne de kahramanlaştırmaya.
Bu yönüyle My Everything, Avrupa sinemasında yükselen “sosyal gerçekçilik” damarının en rafine örneklerinden biri.
Laure Calamy – Sessiz Bir Gücün Portresi
Laure Calamy, Mona karakterine olağanüstü bir derinlik katıyor. Yorgun, sevgi dolu, ama zaman zaman kırılgan.
Oğlu üzerindeki sevgisi, aynı zamanda kendi varlığının da sınırlarını çiziyor. Calamy’nin performansı öyle içten ki, filmin her sahnesinde nefesini tutmak istiyorsun. Bir annenin sessiz kabullenişiyle, bir kadının yeniden kendini bulma isteği arasındaki o çatışma, neredeyse elle tutulur hale geliyor.
Görsel Denge ve Duygusal Gerçeklik
Paris’in banliyölerinde geçen film, mekânları karakterler kadar anlamlı biçimde kullanıyor. Dar mutfaklar, steril hastane koridorları, sessiz tren istasyonları… Hepsi duygusal bir yankı taşıyor. Sinematografi, sıcak ışık tonlarıyla bakımın yumuşaklığını, soğuk gölgelerle ise yalnızlığı anlatıyor. Bailly, izleyiciyi duygusal bir manipülasyona sürüklemek yerine gözlemci olmaya davet ediyor. Bu sayede film, bir toplumsal hikâyeyi kişisel bir deneyim haline getiriyor.
Eleştirmenlerin Gözünden
Film, prömiyerinden bu yana 4 ödül ve 2 adaylık kazandı. Cineuropa, onu “nazik, sezgisel ve olağanüstü derecede insancıl” olarak tanımlıyor. Next Best Picture, Bailly’nin “sabırla örülmüş, şiirsel bir anlatı dili” kullandığını vurguluyor.
Sortir à Paris, Laure Calamy’nin performansını “kalpten ve samimi” olarak övüyor. Eleştirmenlerin ortak noktası net: My Everything, yavaş ilerliyor ama her duygusunu sahici bir yerden inşa ediyor.
Apartman No:26 Notu
Anne-Sophie Bailly’nin My Everything’i, bakım, annelik ve bağımsızlık üzerine kurulu en incelikli çağdaş dramalardan biri.
Sessizliğiyle düşündüren, yalınlığıyla kalbe dokunan bir film. Laure Calamy’nin performansı, bir karakterden çok bir yaşam biçimini canlandırıyor: sevgiyle tanımlanmış bir ömür. Film, izleyicisini yargılamadan, sadece bir soru bırakıyor:
“Birini koşulsuz sevmek, bazen onun yerine yaşamak mıdır?”












