68projects by KORNFELD, 23 Ağustos 2025’e kadar Berlinli sanat izleyicilerini güçlü bir anlatının içine davet ediyor. İran asıllı sanatçı Simin Jalilian’in Almanya’daki ilk kişisel sergisi, yalnızca estetik bir deneyim değil; aynı zamanda köksüzlük, korku, özgürlük ve kadınlık halleriyle örülü varoluşsal bir görsel hatırat sunuyor.
Alev Alev Tuvaller: Biyografi ve Politikanın İç İçe Geçtiği Anlar
Jalilian’in eserlerinde her fırça darbesi, hem kişisel bir sarsıntının hem de kolektif bir travmanın dışavurumu gibi. “Bitte nicht abschieben” adlı resim, sanatçının kendi kabuslarından doğuyor. Polisler eşliğinde bir uçağa bindirilen bir figürün arkasında, sanatçının Almanya’ya göç ettiği 2016 yılından bu yana yaşadığı varoluşsal kaygılar saklı. Jalilian’in resimleri bir anı sabitlemekten çok, o anın içindeki titreşimi, kırılganlığı ve devinimi aktarıyor.
Neo-Expresyonizmin Kadın Eliyle Tersyüz Edilişi
Jalilian’in işleri, 1980’lerin erkek egemen Alman neo-expresyonist stilinden izler taşıyor; ama onun paleti daha karanlık, fırçası daha öfkeli ve derdi çok daha politik. Werner Büttner gibi isimlerle akademik bağları olan sanatçı, kendi tarihine kadınların ve göçmenlerin hikâyelerini taşıyarak bu mirası yeniden biçimlendiriyor. “Flüchtlinge” adlı çalışmasında, havada süzülen bir çocuk figürü, bir yandan kurtuluşun umudunu taşırken diğer yandan izleyiciyi çaresizliğe boğuyor.
Görsel Mizahın Melankoliyle Kesiştiği Yer
“Integration” adlı resimde Jalilian, Almanya’da öğrendiği “birayı çakmakla açma” pratiğini ironik ama buruk bir anekdot olarak tuvale taşıyor. Bu kültürel iç içelik, neşeyle değil, kırık yüz ifadeleri ve Munch’ı anımsatan korku gökleriyle anlatılıyor. Jalilian’in resimlerinde entegre olmak, bir kutlama değil; içi boşaltılmış bir ritüel gibi. Her figür, toprağın altından sızan kırmızı kanallarla çevrelenmiş, bedenler ve giysiler, boya gibi akışkan, tutunaksız.
Soyut ve Figüratif Arasında: Fırçanın Özerkliği
Jalilian’in işleri sadece bir anlatı kurmuyor; her tablo kendi başına bir soyut kompozisyon olarak da işliyor. Figürler net ama detaycı değil; hikâyeler tanıdık ama tanımlanamaz. Özellikle “The Wow Effect” adlı çalışmasında, sinema koltuklarına yapışmış figürlerin beden diliyle izleyicinin gerçeklikten nasıl uzaklaştığını sorguluyor. Jalilian’e göre bu insanlar, coşkulu bir illüzyonun içinde, gerçekliğe gözlerini kapamış durumda.
İllüzyona Karşı Duruş: Gerçeklikten Kaçmadan Resmetmek
Simin Jalilian, işlerinde fotoğraf ya da referans kullanmayı reddediyor. Tüm figürler hayal gücüyle ve yaşanmışlıkların belleğiyle tuvale aktarılıyor. Onun sanatında hipergerçekçilik değil; fırçanın sıcaklığı, elin titremesi, duygunun boğazda bıraktığı düğüm var. Bugünün pürüzsüz, steril ve yapay zekâ destekli estetiğine karşı bir direniş gibi çalışan Jalilian’in eserleri, karanlıkla yüzleşmeye, insan kalmaya ve hikâyemizi anlatmaya çağırıyor.
Berlin’in Ortasında Çatlayan Zemin
68projects by KORNFELD’deki bu sergi, hem teknik hem duygusal yoğunluk açısından çarpıcı bir sanat deneyimi sunuyor. Jalilian’in tablolarında hiçbir figür yerinde durmuyor; her şey akıyor, eriyor, çözülüyor. Bu da bize bir şeyi hatırlatıyor: hayat, sabitlenemez bir sarsıntıdır. Ve bazen yalnızca resim, bu sarsıntının sesini duyurabilir.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak