Bazı şairler vardır ki kelimelerle değil, eşyalarla konuşur bize. Masa, sandalye, pencere ya da bir kahve fincanı… Onların şiirinde bu nesneler artık cansız değil; düşünen, hisseden, hatta varoluşsal krizler yaşayan karakterlere dönüşür. Edip Cansever, bu anlatım biçiminin Türk şiirindeki en güçlü temsilcilerindendir.
Cansever’in poetikası, İkinci Yeni’nin soyut estetiğinden beslenirken, bir yanıyla da gündelik olanı, sıradan görüneni şiirin merkezine taşımasıyla farklılaşır. Özellikle onun ünlü “Masa da Masaymış Ha!” dizesi, sadece bir objeye duyulan hayranlığı değil, aynı zamanda nesneyle kurulan derin felsefi ilişkiyi de içinde barındırır.
Bu yazıda Edip Cansever’in şiir dünyasında nesnelerin işlevi, şairin nesneyle kurduğu ilişki ve bu yaklaşımın edebî değerine odaklanacağız.
🪑 Nesneyle Konuşan Şair
Edip Cansever’in şiirlerinde masa sadece bir mobilya değildir; düşünmenin, yazmanın, var olmanın mekânıdır. Şair, masaya anlam yükler, onu yüceltir, hatta ona bir tür kutsiyet atfeder:
Bir masa istiyorum,
Altı ayaklı olsun,
Üzerine mektuplar koyayım, reçineler, taşlar, tüyler…
Bir de insan koyayım, otursun karşıma,
Konuşalım, masalardan, hayatlardan, insanlardan…
Bu dizelerde masa; hem bir paylaşım alanı hem de insanın kendiyle ve dünyayla kurduğu iletişimin simgesidir. Cansever, nesneye anlam katar, onunla düşünsel bir bağ kurar. Böylece masa, sıradan bir eşya olmaktan çıkar; insan gibi bir varlık kazanır.
🌀 Nesneyle Varoluş Arayışı
Edip Cansever’in şiirinde nesneler sadece şiiri süsleyen öğeler değildir. Onlar şairin düşünce dünyasının birer parçasıdır. Özellikle varoluşçu felsefeyle yakınlığı, nesneleri bir varlık problemi olarak ele almasına neden olmuştur.
Şiirde geçen bir masa, çoğu zaman “duran bir nesne” olmaktan çok, şairin iç dünyasındaki boşlukları temsil eder. Masa kurulur ama etrafına kimse oturmaz; masa vardır ama işlevsizdir. Bu durum, bireyin dünyayla kurduğu kopuk, eksik ve çatışmalı ilişkiyi sembolize eder.
Masa da masaymış ha
Bunu bilmek gerek.
Bu ünlü dize, masanın sadece fiziksel varlığına değil, onun hayatın merkezi oluşuna bir göndermedir. Masa, bireyin yaşama tutunduğu, düşünmeye başladığı, sorguladığı bir alanı temsil eder. Ama bu masanın gerçekten bir “masa” olabilmesi, içinin doldurulması, işlevine kavuşması gerekir. Tıpkı insanın da kimlik kazanması için içinin anlamla dolması gerektiği gibi…
🧠 Şiirde Nesne Estetiği ve Tiyatro
Edip Cansever’in şiirlerinde sıkça karşımıza çıkan bir başka unsur da dramatik yapıdır. Şiirlerindeki nesneler yalnızca metafor değil, aynı zamanda bir sahnedeki aktörler gibidir. “Bezik Oynayan Kadınlar” gibi şiirlerinde nesneler, karakterlerin ruh halleriyle iç içe geçer.
Cansever’in şiirleri, bir tiyatro sahnesi gibidir: masa, sandalye, bir lamba, hepsi sahnededir ve rollerini oynarlar. Ancak bu tiyatroda roller, klasik anlamda dramatik değil; daha çok varoluşun parçalarıdır. Şair, nesneleri kullanarak içsel bir oyun kurar. Okur da bu oyuna dahil olur, sorgular, hisseder, bazen kendi masasını aramaya başlar.
📜 İkinci Yeni ve Nesnenin Yeniden Doğuşu
Edip Cansever, İkinci Yeni şairleri arasında nesnelere en fazla anlam yükleyen isimlerden biridir. Sezai Karakoç’un soyut imgeleri, Turgut Uyar’ın içsel boğuntuları arasında Cansever, betimlediği masa, sandalye, lamba gibi objelerle çok daha “dokunulabilir” bir şiir dili yaratır. Onun nesneye yaklaşımı hem modern şiirin olanaklarını genişletir hem de okura yeni bir duyumsama biçimi sunar.
✍️ Bugün Edip Cansever’in Masası Neyi Temsil Eder?
Modern insan hâlâ o masanın etrafında birilerini bekliyor. Belki konuşmak için, belki yazmak, belki de sadece anlaşılmak için. Bugün Cansever’in “masa”sı, bir iletişimsizlik çağında iletişim arayışı, kalabalıklar içinde yalnızlık, gündelik olanın derinliği gibi kavramlarla yeniden anlam kazanıyor.
Onun şiirleri bize hâlâ şunu hatırlatıyor:
“Masa, sadece masa değildir. Şair için o, bir dünyadır.”
Nesnelerin Ruhuna Yolculuk
Edip Cansever, Türk şiirine nesnelerin ruhunu kazandırdı. Onların diliyle konuştu, onların içinden insanı anlattı. Günlük hayatın sıradan objeleriyle felsefi sorulara ulaşmak, onun şiirindeki en büyük inceliklerden biridir.
Ve biz bugün, kendi yaşamımıza dönüp baktığımızda, belki de onun kadar dikkatle bakmıyoruz çevremizdeki eşyalara. Oysa Cansever’in bize öğrettiği şey çok basit: Her nesne bir anlamın eşiğidir. Yeter ki onunla konuşmayı bilelim.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak