Akıştasın: Atatürk’ün Adamlarıyla Bir Görüşme

Yükleniyor...
svg

Atatürk’ün Adamlarıyla Bir Görüşme

Kasım 10, 20248 dk okuma süresi

Komşu, haberi sana okumamı ister misin?
“Mehmet usta, ben yol yapan amelelerle beraber yemek yedim. Adamların soğanlarını bitirdim. Sen onlara bir şeyler hazırla da götür.” 14 yıl boyunca Atatürk’ün aşçılığını yapan Mehmet Usta anlatıyor. “Onda kibir, azamet falan yoktu. Hatıralarımı soruyorsunuz. Anlatayım size.
Resim
Yemeğe çok düşkün değildi. Öğlen ve akşam mutlaka çorba yerdi. Yemek listesini ekseriyetle ben hazırlardım. Bazen canının istediği şeyleri söylerdi. Bir gece geç vakit yaveri mutfağa geldi. Paşamız aşure istiyor, dedi. Nasıl olur, gece yarısı aşure pişmez, dedim. Yaver, paşamızın yanına döndü. “Mehmet usta buraya gelsin” demiş. Kalktım gittim. “Ben aşure istiyorum Mehmet usta” dedi. “Paşam emredersiniz ama aşure bu ha deyince pişmez, zaman ister hazırlaması” dedim. “Ben yapılıncaya kadar beklerim” dedi ve bir pazarlığa giriştik.
Ben, “Hiç olmazsa 1,5 saat müsaade buyurun” dedim. “Hayır, olmaz” dedi. 45 dakikada mutabık kaldık. Köşkte olsun, trende olsun, vapurda olsun daima ihtiyatlı davranırdık. Bir yere gittiğimiz zaman oranın yemeğini yemesi icap ederse ben gider her şeyi kontrol ederdim. Yemeği önce ben tadardım. Ödüm kopardı içine bir şey atarlar diye. Yemeğin başından bir dakika ayrılmazdım. Tencerenin kapağını kimseye açtırmazdım. Aylığım 200 lira idi. Benim için para mevzubahis değildi. Atatürk’e hizmet etme şerefine nail olmuşum parayı kim düşünür.

200 lira yetmezse benim param bitti paşam derdim. Hemen bir pusula yazar 500 lira hediye ederdi. Atatürk çok alçakgönüllü idi. Mutfağın telefonu çalardı. Telefonu açardım ve onun kimsin diye sesini duyardım. Mehmet Usta derdi, “Ben acıktım.”Peki paşam” der telefonu kapatırdım. Biraz sonrada mutfağa gelirdi. “Mehmet usta çok acıktım bana şuracıkta bir şeyler hazırlayıver” derdi bir çocuk gibi. Yemeğini yerken bazen bizi imtihan ederdi. Biz şaşırınca sorduğu sorunun cevabını kendisi verirdi.
Resim
Yemeğini yedikten sonra “Eh bakalım Mehmet Usta bir kahve yap birde sigarandan ver” derdi. Sigara ve kahvesini içer, “Sağ ol Mehmet Usta, iyice doydum, Allahaısmarladık” der, giderdi. Atatürk seyahatine beni almadan çıkmazdı. “Ben hazırız” dedikten sonra yola çıkardık.
Bir vaka anlatayım. Balkan Antantı’nın imzalandığı sıralardı. Soğuk bir gece Kırşehir’e hareket ettik. Yolda kar fırtınasına tutulduk. O kadar çok zorluk çekiyorduk ki zaman zaman otomobilimizi kardan mandalar kurtarıyordu. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Atatürk bir ara otomobilinden indi ve yanıma geldi. “Aşçıbaşı, ben acıktım bana yemek ver” dedi. Yanımda söğüş bir şeyler vardı. Hepsini saydım. “Kuru fasulye ile pilav isterim” dedi. En düşkün olduğu yemek kuru fasulye ve pilavdı.
“Paşam kuru fasulye yapmadım” diye cevap verince “Öyleyse hemen pişir” dedi. Paşam, dedim, “Yanımda yok hem burada pişirmek çok zor olacak.” Durdu, yüzüme baktı. “Doğru aşçıbaşı. Hakkın var. Canım isteyiverdi işte. Aldırma. Yarın yaparsın” diye birde beni teselli etti.
Resim
Atatürk katiyen yemek ısmarlamazdı. Yalnız bazen yapacağım yemekleri sayarken, “Usta peki ne kadar zamanda yapacaksın” diye sorar bende bir iki saat deyince pazarlık ederdi. Asgari müddeti söylediğimde de “Nasılmış Mehmet Usta yaaa” diye adeta çocuk gibi sevinirdi. Devrimler sırasında 36 saat masa başında kaldığını biliyorum. Biz mutfakta çeşit çeşit yemekler hazırlardık. “Bunları yemeyeceğim” diyordu. “Bana bir dilim ekmek verin. Yanında da ayran getirin. Şimdilik bunlar kâfi. Diğer yemekleri yemeyi henüz hak etmedim” derdi.
Çok alçak gönüllü idi. Bir gün öğlen saat 2 olmuştu ve paşa hala öğlen yemeğine gelmemişti. Biraz sonra mutfağa geldi “Mehmet Usta, ben yol yapan amelelerle beraber yemek yedim adamların soğanlarını bitirdim sen onlara bir şeyler hazırla da götür” dedi. Paşam siz doymamışsınızdır, size de bir şeyler hazırlayayım” dedim. “Amma da yaptın Mehmet Usta. Soğan, ekmek, zeytinden daha iyi yemek olur mu” diye cevap verdi. Atatürk bilhassa Türk yemeklerini çok severdi. “Bizim en kötü şeyimiz onların en iyisinden daha iyidir” derdi.
Nihayet Atatürk hastalandı. Fransız doktor geldiği zaman beni de çağırttı. Bana doktorun söylediklerini anlattı. “Mehmet usta” dedi, “Ben iyi dinledim, sende iyi dinle, bundan sonra asıl doktorum sen olacaksın.” Fransız doktor tarafından verilmiş bir yemek listesi vardı. Listeye göre tereyağı, süt, yoğurt, haşlanmış tavuk, külde patates gibi hafif yemekler yemesi gerekiyordu. Doktoru Neşet Ömer Bey yemek listesini bana verdi. Ondan sonra odasına girdim. Elini öptüm.
Resim
“İnşallah geçti artık paşam” dedim. “Mehmet usta ben çok acıktım canım istedi bana bir fırın makarna yap” dedi.”Paşam fırın makarnayı doktorlar müsaade etmiyor ben size başka bir şey yapayım” dedim. Hiç unutmam. Dalgın dalgın durdu. “Canım istedi sen yapıver işte” dedi. Zaman ilerledikçe doktorların dediklerine aldırmamaya başladı. Mütemadiyen hamur işi kızartma ve dondurma istiyordu. Ben de olduğu halde vermiyordum. Yüzüme önce sert bakıyor, sonra yumuşak bir ifade ile “Mehmet Usta bana neden istediğim yemekleri göndermiyorsun” diyordu.
Ben, “Paşam bunları doktorlar yasak ettiler” diyordum. “Doğru söylüyorsun aşçıbaşı hakkın var ama ne yapayım benimde bunları canım istiyor” diyordu. Ah ah… Hele ölmeden birkaç gün önceye ait şu hatırayı bir türlü unutamıyorum. Beni yanına çağırdı. üzü ve bakışları iyiden iyiye solmuştu. “Gel Mehmet Usta” dedi ve sordu. “Acaba yaşayacak mıyım?” “Tabi yaşayacaksınız, hastalığınız geçecek” dedim. “Haberin yok. Benden ne kadar su aldılar biliyor musun? Tam 11 kilo. Mehmet usta, dile kolay. Yaşayacağımı hiç ummuyorum.”
Cumhuriyet Gazetesi, 10 Kasım 1948, Sayfa 1-4…

Resim

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

Kalsın0SonuçlarGitsin
0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum yap

Cevap ver

Yükleniyor...
svg