Pepe, “Bir sandalyede oturduğunuzu ve zamanda yolculuk ettiğinizi hayal edin,” diyor. “Önünüzde her zaman aynı manzara var, ancak her saniye biraz farklı bir vizyona yol açıyor: belki yanınızdan geçen biri veya aydınlanan bir pencere ve ana hatları artık daha önce gördüğünüz şeye yansıyor. Her an, sandalyeniz hafifçe geri çekilirken, orijinal sahnenin tüm varyasyonları önünüze bindiriliyor.” Bu koleksiyondaki, dünyanın farklı şehirlerinde çekilen bireysel bölümlerde, bir manzaraya kendi bakış açınızdan bakmıyorsunuz, bunun yerine onu uzunlamasına “geçiyorsunuz”. Sanatçı, “Sanki bu filmlerin her karesi bir kitabın sayfasıymış gibi, ancak cildin sayfalarına bakmak yerine onu omurgasından geçiyorsunuz,” diye ekliyor.
Pepe’nin uzaysal-zamansal tarama fotoğrafçılığı tekniği, çekimin merkezini soyut bir kompozisyona dönüştüren ışık ve karanlık şeritleri aracılığıyla zamanın akışını görselleştirir. Bu ayrıntı tek başına onun sanatını özetliyor: “Felsefeci Saint Augustine, ‘İtiraflar’ında, Tanrı’nın gözünde gerçekliğin biçimsiz ve zamansız göründüğünden bahseder,” diyor Pepe. Benzer şekilde, şeyleri algıladığımız gibi göstermekten kaçınarak, sanatçı başkalarının parçalarında anlam bulmaları ve günlük yaşamda artık göremedikleri şeylerle rezonans kurmaları için kapıyı açık bırakır.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum yap