Apple TV+’ın yaşadığı en büyük ironi, günümüzün en kaliteli ve vizyoner orijinal dizilerinin burada yayınlanıyor olmasına rağmen, çoğu zaman izleyicinin bu hazineleri yeterince keşfetmediği hissi. Yayın platformu, tıpkı Netflix ve Prime Video gibi dev rakiplerinin yaptığı gibi lisanslı içeriklerle bir kütüphane oluşturmak yerine, başlangıçtan itibaren sadece orijinal içerik sunma stratejisini benimsedi. İzleyici, seçeneğin çok olduğu okyanuslara alışık olduğundan, Apple TV+’ın seçkisi karşılaştırıldığında, bir “su birikintisi” gibi algılanabiliyor. Ancak bu durumun bir de sanatsal bir avantajı var: Apple, nicelikteki eksiğini nitelikle fazlasıyla telafi ediyor. Değeri trilyonlarca doları bulan şirket, eğlence sektörüne adeta bir “para hortumu” açmış durumda. Ridley Scott ve Martin Scorsese gibi ustalara devasa bütçeler ayırmak ya da bir diziye bölüm başına 20 milyon dolar harcamak, Apple için bir “cep harçlığı” sayılırken , bu durum bizim için gerçek bir görsel ve sanatsal ziyafete dönüşüyor.
Bu, Apple TV+’ın yüksek kaliteye yaptığı yatırımın bir kanıtı. Şimdi seçtiğimiz en iyi 10 diziyi izleyerek bu ziyafetin tadını çıkarma sırası bizde.
1. Dope Thief
Dennis Tafoya’nın romanından uyarlanan bu sekiz bölümlük mini dizi, aksiyon ve gerilimi dorukta yaşatıyor. Uyuşturucu tacirlerini DEA ajanı gibi davranarak soyan bir iyileşen bağımlı olan Ray’in (Brian Tyree Henry) hikayesi, olaylar kontrolden çıktığında adeta bir çağdaş Shakespeare trajedisine dönüşüyor. Ridley Scott’ın yönettiği açılış bölümü ve Brian Tyree Henry’nin güçlü performansı, suç draması sevenler için kaçırılmaz.
2. Foundation
Isaac Asimov’un imkansız denilen eserini ekrana taşıyan “Foundation”, 3. sezonunda hikayeyi daha da epikleştiriyor. Büyük bütçesiyle sinema salonlarına yakışır bir görsel şölen sunan dizi, uzay korsanlarını ve insan kibrinin sonuçlarını anlatıyor. Lee Pace’in, galaktik imparatoru canlandırırken sergilediği kaygısız ve küstah tavır, bu bilim kurgu destanının en büyük hediyelerinden.
3. Murderbot
Yapışkan bir soruyu mizahla soruyor: Ya o katil robot sadece, hani, sıradan bir adam gibi davranmak isteseydi? Martha Wells’in kitap serisinden uyarlanan “Murderbot”, özgür iradesini ele geçiren güvenlik robotu SecUnit’in (Alexander Skarsgård) hikayesini anlatıyor. Kendi halinde, uzay operası izlemeyi seven bu robotun hikayesi, hem eğlenceli hem de yapay zekanın varoluşsal meselelerini sorgulayan zekice bir bilim kurgu.
4. Platonic
Seth Rogen ve Rose Byrne’ın başrollerini paylaştığı bu dizi, ekranlarda nadiren görülen bir konuyu işliyor: kadın ve erkek arasındaki romantik olmayan, saf dostluk. “Platonic,” klasik romantik komedi klişelerine düşmeyi reddediyor ve bunun yerine, hayatımızdaki en büyük ilişkilerin arkadaşlıklar olduğunu vurguluyor. Rogen ve Byrne’ın komedi dehası, bu dostluğun getirdiği kaosu ve samimiyeti mükemmel yansıtıyor.
5. Severance
İkinci sezonu için verilen üç yıllık bekleyişe kesinlikle değen “Severance”, Lumon Industries’in gizemli yeraltı dünyasında geçiyor. İş ve özel hayat benliklerinin birbirinden ayrıldığı bir operasyonu (severance) konu alan dizi, Adam Scott ve Emmy ödüllü Britt Lower‘ın performanslarıyla gerilimi ve merakı dorukta tutuyor. Dizi, “izlenmesi şart” denilen bir televizyon olayı haline geldi.
6. Slow Horses
Mizah ile gerilimi dengeleme sanatında bir ustalık eseri olan “Slow Horses”, beşinci sezonunda da parlaklığını koruyor. Jackson Lamb (Gary Oldman) ve sürgünler takımı, bu kez kibirli ekip üyesi Roddy Ho aracılığıyla sızan bir terörist grupla mücadele ediyor. Dizinin kendine özgü kurşun gibi kuru İngiliz tavrı ve Jackson Lamb’in kalbinde gizlediği o minik duygusal anlar, serinin sırrı olmaya devam ediyor.
7. Smoke
Dennis Lehane’in, iki gizemli kundakçıyı yakalamakla görevli iki çelişkili dedektifi konu alan bu mini dizisi, yavaş başlasa da, sabredenleri ödüllendiriyor. Taron Egerton ve Jurnee Smollett‘in başrollerini paylaştığı “Smoke”, ilerledikçe durdurulamaz bir ateşe dönüşüyor ve suç dramasının en karanlık sularında yüzüyor. Özellikle Ntare Guma Mbaho Mwine’ın manyetik performansı, diziyi tek başına izlenmeye değer kılıyor.
8. Stick
Apple TV+’ın diğer büyük yapımlarının yanında küçük bir dipnot gibi kalsa da, “Stick” merkezine golf sporunu alan samimi ve sevimli bir yapım. Owen Wilson’ın karizmasıyla taşıdığı bu komedi, batmış eski bir profesyonel ve genç bir yeteneğin hikayesini anlatıyor. Dizinin iyimserliğinin altında, ebeveyn kaybı gibi derin dramatik anlar da yatıyor; bir golf hikayesinin sizi ağlatması, dizinin başarısının kanıtı.
9. The Studio
Bu yıl Emmys ödüllerini silip süpüren “The Studio”, şov dünyasının perde arkasını şimdiye kadar gördüğümüz en iyi hicivli yapımlardan biriyle anlatıyor. Seth Rogen ve Evan Goldberg‘ün imzasını taşıyan dizi, Hollywood’un iş ve sanat arasındaki dengeyi bulmaya çalışan yeni stüdyo başkanının komik ve acınası maceralarını konu alıyor. Özellikle kusursuz tek çekim sekansları, dizinin görsel kalitesini kanıtlıyor.
10. Your Friends & Neighbors
Jon Hamm’in zahmetsiz çekiciliğiyle hayat verdiği bu dramedi, zengin bir adamın işini kaybettikten sonra sosyal statüsünü korumak için arkadaş çevresini soymasını anlatıyor. “Your Friends & Neighbors”, mizah ile dramayı dengeleyerek, para, kişisel ilişkiler ve kendini sorgulama üzerine derin ve samimi bir yansıma sunuyor. Jon Hamm’in Amanda Peet ile olan kimyası, diziyi izlenmesi gereken bir yapım haline getiriyor.
