Türk gitarist, şarkıcı-şarkı yazarı ve albüm yapımcısı Demir Demirkan ile müzik ve yazı arasındaki derin bağları keşfettiği, Kara Karga Yayınlarından çıkan “Zamanda Saklı” adlı ilk kitabı ile yazarlığı ve müziği konuştuk. Demirkan sohbetimizde, müzik ve yazıdaki özgürleştirici yaratım sürecini ve hikayelerin ilhamını nasıl bir araya getirdiğini anlattı.
-“Sandık Hikayeleri” 4 kitaplık bir seri. “Zamanda Saklı” ise ilk kitap. İzmir imza gününüzde bahsettiğiniz kitap bestelerinizden ilki olan “Yüreğime Vur Kadehi” yayımlandı. Yazma özelinde dahi müzikle birlikte/paralel ilerlemeyi tercih etmişsiniz. Bir müzisyen ve yazar olarak bunu nasıl yorumlarsınız?
Uzun zamandır farklı sanat dallarından esinlenme üzerinde çalışıyordum. Bir resimden, romandan, filmden veya bir müzik eserinden esinlenip yeni bir şarkı veya enstrümantal bir parça yazma fikri hep vardı ve bazen uyguluyordum. Bu defa hikayenin bütününün gerçekleştiği evreni kurgulayıp oradan gelen ilham ile şarkılar yazmayı istedim.
-Hayatınızda, kendi zamanınızda saklı kalanlar; serinin ne kadarını oluşturmada ilham oldu?
Başlangıçta tamamına ilham oldu ama sonra hikayeler kendi hayatlarını oluşturup kendilerini yazmaya başladı. İşte tam bu noktada ben de sizler gibi hikayelerin okuru, şarkıların dinleyicisi oldum; kendim yazıyor olsam bile.
-Var oluşunuzu anlamlandırmak için müzik ve yazı yetileriniz olmasaydı hangi sanat dalını icra ederdiniz?
Medikal bir alanda kendimi var ederdim.
-İlk kitabı yazarken kulağınıza gelen bir melodi oldu mu? Eğer olduysa, o melodi “Yüreğime Vur Kadehi”ne mi dönüştü?
Yüreğime Vur Kadehi sadece ilk bölümün şarkısı, bu kitaptan esinlenerek yazılmış dokuz şarkı daha geliyor. Melodiler zihnimde yankılanmasa bile duygular veya renkler halinde tohumlanıyor. Müzik ve sözler bunların fizikselleşmiş halleri.
-Müzik ya da yazı fark etmeksizin sabah üretmeyi tercih eden biri misiniz, gece çalışmayı mı seversiniz? Hangi saatler, hangi ışık sizi daha verimli kılar?
Eğer bir şey yetiştirmem gerekmiyorsa gece çalışmıyorum. Sabahın çok erken saatlerinde, güneş daha doğmadan önceki karanlık benim en yaratıcı olduğum zaman. Her şey o zaman filizleniyor ve gün içinde yeşerip hayat buluyor. O filizlenme anı çok önemli! Dünya yeni bir güne uyanırken o çocuksu naifliği çok saf ve enerji dolu, kendimi bu hale akortlamaya önem veriyorum üretim sürecimde.
-Söz yazıp şarkılar yok etmek gibi yazıda da sıfırladığınız cümleleriniz olmuştur. Yazar olarak bu süreç nasıldı?
Acılı… Yazan bilir, günyüzü görmeyen emeklerimiz tanık olunanlardan kat kat fazla. Özellikle güzel olduğunu bilip ama “nasıl olsa hatırlarım” deyip de kayıt altına almadığım söz, melodi veya fikirleri yitirmek de çok üzücü.
-Seri yazma fikri nasıl oluştu? Sandık hikayeleriniz çok muydu yoksa öykülerinizin yoğunluğuna göre kompozisyon sıranız ile mi karar verdiniz?
Dört ana kavram hakkında yazmak istedim. Projenin büyük çaplı olması benim için önemliydi çünkü küçük ve kısa soluklu projeler beni motive etmiyordu. Bu nedenle sekiz ile on yıl arası sürecek bu projeye başladım. Özellikle bir sıra yapmaya çalışmadım, gelişigüzel, canımın çektiği yerden başladım.
-Beste ve güftelerinizle, şarkı söyleme biçiminiz ile de hikayeler anlatıyorsunuz. Yazarken tüm parametrelerin yazma ögesinde olması size nasıl hissettirdi?
Çok daha sınırsız bir form. Şarkı formunun kısıtlamaları olmadan, süre, ölçü, hece, mısra veya kelime sayısı sınırı olmadan yazmak çok daha özgürleştirici. Bazen sınırsızlık hissi korkutucu gelse bile romanı yazmaya başlamadan önce çizdiğim çerçeve yazım sürecini yönetmeme yardım etti.
-“İyi” olarak tanımladığınız bir hikayede olmazsa olmazınız nedir? Bu, bir şarkıda sizin için neye denk gelir
Eserin var oluş sebebi tanık olanda tezahür ediyorsa başarılı demektir. Teknik olarak söyleyecek paragraflar dolusu şey var ama lafın özü budur. Eser neye söz veriyor, neyi vaat ediyorsa dinleyicisi, okuru, izleyicisi bunu yaşamalı. Bu gerçekleşmiyorsa, eser istediği kadar teknik olarak mükemmel olsun, bence var oluş gereğini yerine getiremiyor demektir.
-Ezoterizm yoğunluklu bir hikaye anlatmasaydınız, ilk kitabınız hangi tür üzerine olurdu?
Bilemiyorum. (Gülüyor) İlk kitap bu şekilde gerçekleşti ve “böyle olmasaydı” varsayımını yapmak benim için neredeyse imkansız.
-Sizin okumaktan en çok hoşlandığınız tür nedir? Son okuduğunuz kitabın sizde bıraktığı his neydi?
Aslında çok fazla kurgu okumuyorum, okuduğumda da çoğu zaman fantezi edebiyatı veya bilim kurgu okuyorum. Bu günlerde Mülksüzler’i okuyorum. Bilim kurgu/Fantezi edebiyatının bana cazip gelen tarafı insanı tüm insanlığıyla gerçekte mümkünatı olmayan bir ortama, imkansız bir kurgunun içine koyması.
-“Yüreğime Vur Kadehi”ndeki şu söz mühim: “Kaderden intikam alırcasına vur…” Siz kaderden intikam almayı gerçekten çok istediğiniz bir an yaşadınız mı?
Siz yaşamadınız mı?
-Bir sandık açma şansınız olsaydı, hangi hayvanın sizi alıp nasıl bir diyara götürmesini isterdiniz?
Kesinlikle elim “tesadüfen” neye çarptıysa onu seçmek isterdim. (Gülüyor) “Tesadüfler de tercihtir!” Bilinç altımız bizi kendimizi tanıdığımızı sandığımızdan daha iyi tanır ve neye ihtiyacımız olduğunu daha iyi bilir.
-Kaçmak, uzaklaşmak, fikri demlemek istediğinizde ne yaparsınız?
Yolculuk yaparım. Tek başıma uzun bir yolculuğa çıkmak beni en çok besleyen şey.
-Diskografiniz çok yoğun. Yazarlığınızla da birleştirip bir müzikal yazma, yaratmayı düşünür müsünüz?
Bir ara bir müzikal yazma fikri vardı, hatta başlamıştık ama sonra proje iptal oldu. Kim bilir belki bir gün birileri benim kitaplardan birini müzikal yapmak ister, o zaman şarkıları da bu formata adapte etmek isteyebilirim. Neden olmasın? (Gülüyor)
Sonuç için Değil, Süreç İçin Yaşa
-Yalnızca müzik özelinde değil, sanat alanında başarmak derdinde olan birine bir tavsiye verecek olsaydınız ve o kişinin bu tavsiyeye sıkı sıkıya sarılacağını bilseydiniz tavsiyeniz ne olurdu?
Sonuç için değil süreç için yaşa! Emeğin sonucundaki ödül için yola çıktığında bu yola devam etmek için yeterli güç ödülün hayalini kurmaktan gelmiyor, ödüle giden yola âşık olmaktan geliyor.
-Size bugüne dek verilmiş en iyi tavsiye neydi?
Şu anda gerçekten aklıma gelmedi ama eminim dinlemediğim bir sürü iyi tavsiye olmuştur.
Hayat Risk Almaya Değer
-İhtiyacımız olduğunda, üşüdüğümüzde bir battaniye arasak, açtığımız sandıktan bizi derinden yaralayan tesadüfler de çıksa üşümeye devam edip sandıktan uzaklaşalım mı? Yoksa bu tesadüfün anlamını kabul edip o battaniyeye dokunalım mı?
Hayat risk almaya değer, dolayısıyla bir maceraya atılmak durduğun yerde kaderine mahkûm bir halde üşümekten iyidir. En azından başına şu anda olduğundan daha kötü bir şey gelirse sorumlusu kendin olmuş olursun.
-Kitap imza günlerinizde size romanınız dışında gitar, CD vb pek çok obje imzalatıldı. Sizi en çok şaşırtan obje ne oldu?
2004’ten kalma bir “2004 İstanbul” afişi! 21 yıldır saklamışlar ve geçen ay imzaladım.
-Sandık Hikayeleri dörtlemesini okuduğumuzda damağımızda nasıl bir tat kalacak, hangi kavramlar bizim için önemli kılınacak?
Umarım ki kendinizi yeni olasılıklara ve maceraya açacak bir ruh haliyle kalacaksınız.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak