Shakespeare Sahnelerden Beyaz Perdeye: Orijinal Senaryoların Gizli İlham Kaynağı
Shakespeare sıkıcı mı? Eğer William Shakespeare’in oyunlarını okul sıralarında okumak zorunda kalan milyonlardan biriyseniz, o ağdalı dil, modası geçmiş gibi duran tarz ve günümüzden kopukmuş gibi görünen hikayeler size de biraz mesafeli gelmiş olabilir. Ancak sevgili okuyucu, bu konuda yanılıyor olabilirsiniz! Farkında bile olmadan, Shakespeare’in kaleminden çıkmış nice hikayeyi izlemiş, hatta çok sevmiş olmanız kuvvetle muhtemel. Çünkü o ölümsüz eserler, sayısız filme ilham verdi ve vermeye de devam ediyor.
Burada Michael Fassbender’lı 2015 yapımı “Macbeth” gibi kelimesi kelimesine uyarlamalardan ya da Joel Coen’in “The Tragedy of Macbeth” gibi daha yaratıcı bir yorumdan bahsetmiyoruz. Veya Baz Luhrmann’ın “Romeo + Juliet” filmindeki gibi, sanki bir tiyatro yönetmeninin steampunk rüyası gibi olan uyarlamaları da bir kenara bırakalım. Shakespeare, sadece uyarlamaların değil, aynı zamanda ilhamın da ta kendisi oldu. Onun eserlerinden esinlenen, pek çok farklı türde “orijinal” filmle karşılaşıyoruz. Üstadın 40’tan fazla oyunu olsa da, en bilinenleri sinemada en sık karşımıza çıkanlar oluyor. Gelin, metinde bahsi geçen ve Shakespeare’in dehasından beslenen bazı çarpıcı örneklere yakından bakalım.
Aşka ve Nefrete Modern Bir Bakış: West Side Story ve Anyone But You
Shakespeare’i günümüz Hollywood’unda, bol kafeinle proje yetiştiren bir senarist olarak hayal edin. Aklına ilk ne gelirdi? “Aileleri birbirine düşman, ama kalpleri birbirine deli gibi atan iki genç.” İşte bu, Romeo ve Juliet‘in zamansız formülü. Tiyatro yapımcısı Jerome Robbins, 1950’lerin sonunda bu trajik aşkı alıp New York’un arka sokaklarına taşıdı. Romeo ve Juliet’in yerini Tony ve Maria, Montague ve Capulet ailelerinin yerini ise Sharks ve Jets çeteleri aldı. Leonard Bernstein ve Stephen Sondheim’ın unutulmaz müzikleriyle “West Side Story,” Broadway’i kasıp kavurdu ve sinemada da efsaneleşti.
“Hiçbir şey hakkında fazla bir şey” gibi alaycı bir başlığa sahip olsa da, Shakespeare’in Much Ado About Nothing (Kuru Gürültü) oyunu önemli temalar işler. İtalya’nın Messina kentinde geçen oyunda, sürekli didişen Beatrice ve Benedick’in arkadaşları, onları birbirine aşık etmek için türlü oyunlar oynar ve elbette sonunda aşk kazanır! İşte Sydney Sweeney ve Glen Powell’ın başrollerini paylaştığı “Anyone But You” da bu keyifli temayı günümüz nesli için yeniden yorumluyor ve Shakespeare’in romantik komedilerinin hala ne kadar taze kalabildiğini gösteriyor.
İktidar Hırsının Evrensel Dili: Throne of Blood ve My Own Private Idaho
Japon sinemasının devlerinden Akira Kurosawa’nın bile Shakespeare’den ne denli etkilendiğini görmek büyüleyici. Kurosawa’nın “Throne of Blood (Kanlı Taht)” filmi, Macbeth‘in karanlık iktidar hırsını ve ihanet dolu öyküsünü alıp 16. yüzyıl Japonya’sına, acımasız bir samurayın gözünden aktarıyor. Shakespeare’in trajedisi, farklı bir kültürde, bambaşka bir estetikle yeniden hayat buluyor ve evrensel temalarının gücünü bir kez daha kanıtlıyor.
Shakespeare’in tarihi oyunlarından Henry IV ve V‘ten esinlenen Gus Van Sant imzalı “My Own Private Idaho (Benim Güzel Idaho’m)” ise belki de bu listedeki en “gevşek” bağlantıya sahip film olarak tanımlanabilir. Ancak film, iki gencin karmaşık hayatlarını ve ilişkilerini anlatırken, Shakespeare’in karakter derinliği ve insan doğasına dair gözlemlerinden izler taşıyor.
Elbette, Shakespeare’in zengin külliyatından ilham alan filmler bu kadarla sınırlı değil. Verilen metin “15 film”den bahsetse de, bu sadece bir başlangıç. Her bir film, Shakespeare’in dehasına kendi özgün yorumunu katıyor ve onun hikayelerinin neden zaman ve mekan tanımadığını gözler önüne seriyor. Bugünün izleyicileri için bu eserlerin sinemadaki yansımalarını keşfetmek, belki de Shakespeare ile ilgili önyargıları kırmak ve onun kelimelerinin ardındaki o muazzam dünyayı yeniden keşfetmek için harika bir yol. Unutmayın, Shakespeare her zaman güncel kalmayı başarıyor!
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak