Poker Face 2. Sezon: Serileşmeden Kaçış, Bir Kargoyla Gelen Dedektiflik ve Çöpe Giden Çılgın Bir Bölüm
Rian Johnson’un yarattığı ve Natasha Lyonne’un unutulmaz performansıyla öne çıkan Poker Face, ikinci sezonunda serileşmiş hikâyeyi geride bırakarak “haftanın olayı” formülüne dönüş yaptı. Showrunner Tony Tost’un deyimiyle bu karar, ilk sezonun üzerine tekrar inşa etmek yerine onu geride bırakmak isteyen Johnson’un net vizyonunun bir sonucuydu.
Tost, SlashFilm’e verdiği röportajda, ikinci sezon yazar odasında işler şekillenmeden önce Johnson’un kendisine “Beatrix Hasp karakterinin Charlie’yi tüm sezon boyunca kovalamaması gerektiğini” söylediğini belirtiyor. Bunun yerine dizi, Charlie Cale’in Amerika’yı bir nevi varoluşsal bir yolculukla kat ettiği bağımsız hikâyeler üzerine kuruldu.
Ancak finalde işler yeniden tanıdık bir serileşmeye doğru yön değiştiriyor. Dizinin ilk bölümlerinde çözüme ulaştığı sanılan Hasp hikâyesi, “Alex” karakteri aracılığıyla yeniden gündeme geliyor. Bu karakter, sezonun geç açılan ama yapı olarak taşıyıcı kolonu olan “sessiz suikastçı” unsuru sayesinde, sezonun en dramatik yapı taşlarından birine dönüşüyor.
Kargoyla Dedektiflik: Uç Noktalarda Hikâye Arayışları
Poker Face’in 2. sezonu, her bölümü küçük bir sinema filmi gibi inşa ediyor. Charlie’nin “yalan algılama” yetisi, bölümler arasında form değiştirse de izleyiciye tanıdık bir dedektiflik hissi veriyor. Ancak bu formül zaman zaman yaratıcı krizleri de beraberinde getiriyor.
Tost, özellikle “çizgi film gibi” kaçtığı için rafa kaldırılan bir bölümden bahsediyor: Teknoloji dünyasından birkaç gencin bir manastırı ele geçirerek yanlışlıkla yeni bir din yaratması ve Charlie’nin bir kuzgunla işbirliği yaparak bu olayı çözmeye çalışması… Evet, gerçek bir kuzgun! “Bence komikti,” diyen Tost, bu bölümün yerine gelen John Cho ve Melanie Lynskey’li “The Sleazy Georgian” bölümünün sezonun en iyilerinden biri olduğunu da ekliyor.
Charlie’nin Aşkı, Set Gerçekleri ve Yapımın Bilinmeyenleri
İkinci sezonda, Charlie’nin romantik tarafı da keşfe açılıyor. Corey Hawkins’in canlandırdığı Bill karakteriyle yaşanan kısa ama yoğun ilişki, Charlie’nin yalnızlığını ve duygusal derinliğini açığa çıkarıyor. Natasha Lyonne’un doğaçlama katkılarıyla derinleşen bazı sahneler, karakterin katmanlarını daha doğal şekilde hissettiriyor.
Poker Face’in yapım süreci ise göründüğünden çok daha zorlu. Her bölüm için sıfırdan kostüm, mekân ve oyuncu kadrosu kuruluyor. Bu da diziyi geleneksel bir polisiye formatının ötesine taşıyor. Dizinin görsel başarısının ardında ise prodüksiyon tasarımcısı Judy Rhee, görüntü yönetmenleri Christine Ng ve Jaron Presant gibi isimlerin titiz çalışmaları yatıyor.
Sonuç olarak Poker Face, ikinci sezonunda hem kendi iç sesini daha net duyuruyor hem de izleyicisini tek bir hikâyeye bağlamaktansa özgür bölümlerle yeni karakterlere, yeni suçlara ve yeni dünyalara davet ediyor. Belki bir kuzgunlu bölüm hiç hayata geçmedi ama dizinin cesareti, sınırlarını zorlamasıyla hâlâ göz kamaştırıyor.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak