Sprüth Magers, Los Angeles
10 Eylül – 25 Ekim 2025
Güney Koreli sanatçı Mire Lee, endüstriyel malzemelerle biyolojik kırılganlığı bir araya getirerek, insan bedenine, travmaya ve arzunun karanlık yüzüne dair sarsıcı mekânsal kurgular yaratıyor. Los Angeles’taki Sprüth Magers’ta gerçekleşen Faces, sanatçının şehirdeki ilk kişisel sergisi olmasının yanı sıra, geçmiş ve yeni üretimlerini iç içe geçirerek bedensel deneyimin sınırlarını yeniden tanımlıyor.
Sergi adını taşıyan Faces (2025) serisi, pigmentle renklendirilmiş metilselülozun (bir tür kalınlaştırıcı madde) polyester inşaat ağı ve benzeri hassas kumaşlarla etkileşime girdiği bir dizi resimden oluşuyor. Kurudukça büzülen bu madde, yüzeyde yırtılmış deri benzeri gerilimli dokular yaratıyor. Her bir “yüz” kendi auruna sahip; birlikte bakıldığında ise bir kalabalık hissi veriyor — belki de şiddet, korku ve travmanın anonim kurbanları. Kan kırmızısı tonları ve lifli zar yapıları, acının olduğu kadar güzelliğin ve dönüşümün de imkânını taşıyor.
Lee’nin Heads ve Poles adını verdiği yeni beton heykel serileri, insan bedeninin biçimsel yankılarını taşıyor. “Heads”, kafatasını andıran, kemiksi dokulara sahip büst biçimlerinden oluşurken; “Poles” serisinde ince beton sütunlar, inşaat malzemeleri arasında sıkışmış, dik ve yüzsüz bedenleri çağrıştırıyor. Bu iki seri birleşerek Head on Pole adlı yapıda tek bir figür haline geliyor — hem insan hem makine, hem organik hem de artık maddesel.
Sergide yer alan iki erken dönem video, sanatçının beden, şiddet ve izleyici ilişkisine dair yönelimini görünür kılıyor. Faces (2016), Japon pornografisinden alınan görüntüleri, şiddetin başlamasından hemen önceki anlara odaklanarak soyut bir gerilime dönüştürüyor. Buna karşılık Sleeping Mom (2020), sanatçının annesinin uyuduğu huzurlu bir sahneyle, sessizliğin ve şefkatin kırılgan gücünü hatırlatıyor.
Lee’nin kinetik yerleştirmesi Untitled (my motorized Ophelia) (2025), metal bir tekneye yerleştirilmiş hortumlar, sıvılar ve devinimsel mekanizmalarla kendi kendine hareket eden bir organizmayı andırıyor. Yavaş, tutarsız, ama canlı — bir yaratıktan çok, makineleşmiş bir varlık. Bu hareketli yapı, sanatçının “kendini rahatsız etme” arzusunu yansıtıyor; öngörülemezliğin ve bozulmanın içinde bir tür varoluşsal dürtü barındırıyor.