🗓️ 1 Kasım 2025 tarihine kadar devam edecek
📍 El Apartamento, Madrid
İspanyol sanatçı ikilisi Los Bravú (Dea Gómez, 1989 – Salamanca; Diego Omil, 1988 – Pontevedra), Madrid’deki El Apartamento Galerisi’nde “Donde el aire es fresco y las flores tiemblan” adlı sergileriyle izleyiciyi bilinçaltının kıvrımlarına doğru çağırıyor. 11 Eylül–1 Kasım tarihleri arasında görülebilecek olan sergi, sanatçıların bugüne kadar ürettikleri en kapsamlı serilerden biri olarak, galeri mekânının her iki katına yayılan 20’yi aşkın eseri bir araya getiriyor.
Los Bravú’nun sanatı, yüksek ve düşük kültürün, geleneksel ve dijital olanın, kutsal ile gündelik olanın çarpıştığı bir alan yaratıyor. Eserlerinde hem Galicia hem de Castilla bölgelerinin kültürel mirasından beslenen ikili, halk inançlarını, yerel mitolojiyi ve görsel sembolleri çağdaş bir dilde yeniden yorumluyor. Bu anlatı, aynı anda hem nostaljik hem dijital, hem mistik hem de eleştirel bir ton taşıyor.
Sergi, izleyiciyi bir tür “mavi evren” içine alıyor. Los Bravú’nun tuvalleri —tıpkı video oyunlarındaki glitch’ler gibi— kusurlu ama büyüleyici bir estetikle dokunmuş. Mavinin farklı tonları, hem Rönesans’ın ilahi mavi’sini hem de ekran ışığının soğuk parıltısını çağrıştırıyor; dua ile dijital kodun, gökyüzüyle monitörün birleştiği bir eşik hâline geliyor.
Los Bravú’nun figüratif üslubu, yüzeyde tanıdık sahneler sunsa da, her tablo aslında kültürün nasıl üretildiğini, anlamın nasıl kurulduğunu ve çağımızın imgelerinin nasıl çoğaldığını araştıran bir laboratuvar gibi işliyor. Metin ve imge, geleneksel kompozisyon kurallarına baş kaldırarak birbiriyle etkileşen kodlara dönüşüyor.
Sanatçıların yeni çalışmaları, 90’ların estetiğiyle dijital çağın kırılgan dokusunu bir araya getiriyor; glitch, burada yalnızca bir hata değil, yaratıcılığın doğduğu boşluk olarak karşımıza çıkıyor. Bu yaklaşım, Los Bravú’yu çağdaş sanatın dil, teknoloji ve kültürel sistemleri sorgulayan postkonseptüel hattına dahil ediyor.
Küratör Luis Sicre, sergiyi “insanî olan her şeyin çürümeye mahkûm olduğu, fakat hayal gücünün hâlâ ayakta kaldığı bir hatırlatma” olarak tanımlıyor.
“Donde el aire es fresco y las flores tiemblan”, izleyiciyi hem mavi bir rüyanın içinde hem de kültürel bilinçaltının uçurum kenarında dolaştırıyor — tüm yıkımların ötesinde, hâlâ hayal etme gücünün dirildiği bir alan yaratıyor.