Kopenhag’ın hareketli Kødbyen semtindeki V1 Galerisi, kapılarını araladığı “Manzaralar” sergisiyle, geleneksel peyzaj algımızı kökünden sarsan, çok katmanlı ve düşündürücü bir deneyim sunuyor. Bu büyük grup sergisi, sadece doğanın estetik yüzünü değil, onunla olan derin ve çoğu zaman karmaşık ilişkimizi de cesurca mercek altına alıyor. Sanki bir zaman tünelinden geçip de, toprağın ruhuyla yeniden bağ kurduğumuz bir ayine katılmış gibiyim.
Sergiye adım attığım anda, V1 Gallery ve Eighteen’in ortaklaşa sunduğu bu geniş seçkinin, adından da anlaşılacağı gibi, sadece pastoral manzaralardan ibaret olmadığını anladım. Adam Jeppesen’den Tacita Dean’e, Per Kirkeby’den Sara-Vide Ericson’a uzanan zengin sanatçı listesi, “manzara” kavramını sadece görsel bir form olarak değil, aynı zamanda varoluşsal, politik ve ekolojik bir mefhum olarak ele alıyor. Sanatçıların farklı coğrafyalardan ve disiplinlerden gelmesi, serginin çeşitliliğini ve zenginliğini katbekat artırmış. Resimden heykele, enstalasyondan fotoğrafa uzanan geniş bir medyum yelpazesi, her bir eserin kendine özgü bir dünya sunduğu bu sergide, adeta bir tür görsel senfoni yaratıyor.
Serginin küratoryal metni, bizlerin toprakla olan “ilkel” bağımıza vurgu yapıyor; manzaraların sadece izlenecek yerler değil, aynı zamanda “nüminöz deneyimlerin”, yani kutsal ve esrarengiz olanın yaşandığı alanlar olduğunu hatırlatıyor. Nikolaj Schultz’un “Yeni Varoluşçuluğun Sanatı Üzerine” başlıklı açılış konuşması, bu derin felsefi zemini daha da pekiştiriyor. Eserler aracılığıyla, manzaranın “entropi, madde, zaman, enerji, topoloji, taklit, algı ve bilinç” olduğunu derinden hissediyorum. Bu, sanatçıların sadece görüneni değil, görünmeyeni de; sadece estetik olanı değil, aynı zamanda bilimsel ve kavramsal olanı da manzaraya taşıma çabası.
Özellikle dikkatimi çeken, doğanın kaynak olarak agresif bir şekilde nasıl sömürüldüğüne dair incelikli göndermeler oldu. Ticaret, bilim, politika ve iktidarın görünmez iplerinin bizi vahşi coğrafyalara nasıl bağladığı, buzulların eridiği ve ormanların eşi benzeri görülmemiş bir hızla yok edildiği günümüz dünyasında, sergi bu acı gerçekleri de sanatın diliyle dile getiriyor. Eserler, izleyiciyi sadece gözlemlemeye değil, aynı zamanda sorgulamaya ve belki de harekete geçmeye çağırıyor. Her bir sanatçının kendi manzarayı yorumlama biçimi, konunun ne kadar geniş ve katmanlı olduğunu gözler önüne seriyor; kimisi içsel bir manzara sunarken, kimisi küresel felaketlere dair bir ağıt yakıyor.
“Manzaralar” sergisi, V1 Galerisi’nin çağdaş sanatı sosyal ve politik söylem için güçlü bir medya olarak görme misyonunu mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Bu, sadece gözü doyuran değil, aynı zamanda zihni ve ruhu besleyen, günümüz dünyasındaki yerimizi ve sorumluluklarımızı yeniden düşünmeye iten bir sergi deneyimi.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak