Bazı yönetmenler ve projeler arasındaki uyum, sinema tanrıları tarafından düzenlenmiş gibidir. Guillermo del Toro’nun, Mary Shelley’nin 1818 tarihli başyapıtı **”Frankenstein”**ı solo senaryoyla doğrudan uyarlamasıyla, 2025 yapımı film anında yılın en çok konuşulan yapımlarından biri oldu. Del Toro, bu filmde alışılmışın dışına çıkarak, Victor Frankenstein’ın (Oscar Isaac) Yaratık’ı (Jacob Elordi) bir baba gibi yetiştirme çabasını, kendi travmatik çocukluğunun izlerini tekrarlaması üzerinden işliyor. Bu, yönetmenin önyargı, aile travması ve masumiyet gibi konulara her zamankinden daha derinlemesine dalmasına olanak tanıyor.
İşte Del Toro’nun Gotik ihtişamını, büyük duygularını ve karanlık estetiğini sevenler için izlenmesi gereken 10 film:
Gotik Sinemanın Kökleri ve Yeniden Canlanışı
1. Nosferatu (2024): Del Toro’nun filmi gibi, Robert Eggers’ın bu eseri de 21. yüzyıl otörünün elinde bir erken dönem korku klasiğini yeniden canlandırıyor. Eggers, tıpkı Del Toro gibi, sadece görsel estetiğe (gölge dolu sinematografi, kostümler) değil, aynı zamanda hikayenin psikoseksüel temalarına da derinlemesine odaklanıyor. Film, Lily-Rose Depp’in canlandırdığı Ellen Hutter’ı, doğaüstü bir güçle yüzleşen, küçümsenen bir kahraman olarak merkeze alıyor.
2. The Cabinet of Dr. Caligari (1920): Del Toro’nun “Frankenstein”ından önce gelen ilk gerçek korku filmi. Alman Dışavurumculuğu’nun zirvesi olan bu film, çarpık setleri ve aydınlatma seçimleriyle tanınır. Amoral bir yaratıcının (Dr. Caligari) ve onun çocuksu masumiyete sahip uyurgezeri Cesare’nin (Conrad Veidt) çatışması, Del Toro’nun zalim yaratıcı ve yanlış anlaşılan yaratık temasına temel teşkil eden, psikolojik yüklü bir trajedidir.
3. Bram Stoker’s Dracula (1992): Francis Ford Coppola’nın bu filmi, bir sinemacının tutkusunun ve kaynaklarının sınırsızca kullanılmasının en iyi örneğidir. Gary Oldman, Winona Ryder ve Anthony Hopkins gibi yıldızlarla, Copppla Bram Stoker’ın hikayesini gotik, kanlı ve erotik bir şölenle hayata geçirmiştir. Filmin görsel tasarımı (Eiko Ishioka’nın kostümleri dahil), Del Toro’nun maksimalist estetiğini öncülüyor.

Del Toro’nun Kendi Mirası ve Çevresi
4. Pan’s Labyrinth (2006): Del Toro’nun başyapıtı. Görsel zenginliği, hayal gücünün canlılığı ve faşist uzlaşmaya karşı direnişin gerekliliği temalarını işleyen zarif bir metafor sunar. Tıpkı “Frankenstein” gibi, bu filmde de ebeveyn otoritesinin çocuk üzerindeki zulmü, hikayenin derinliklerinde yer alır.
5. Crimson Peak (2015): Del Toro’nun Gotik türüne yaptığı en açık ve adanmış saygı duruşu. Büyük bütçeli bir hayalet filmi beklentisine rağmen, bu film aslında duygusal açıdan sarsıcı bir Gotik romantizmdir. Kırmızı kille dolu bir malikanede geçen bu hikaye, Mia Wasikowska, Tom Hiddleston ve Jessica Chastain’in performanslarıyla korku ve melodrama arasında gezinen, zengin bir tona sahiptir.
6. Splice (2009): Del Toro’nun baş yapımcılığını üstlendiği bu bilim kurgu-korku filmi, “Frankenstein” mitinin 21. yüzyıl için son derece karmaşık bir güncellemesidir. İnsan-hayvan melezi Dren’i yaratan iki genetik mühendisin (Elsa ve Clive – orijinal “Frankenstein” oyuncularına gönderme), ahlaki muğlaklık, ensest ve tabu derinliklerini araştıran bu film, Del Toro’nun neden bu tarz projelerden etkilendiğini açıkça gösteriyor.
Canavar, Kimlik ve Aile Bağları
7. Interview with the Vampire (1994): Anne Rice’ın romanından uyarlanan bu film, işlevsiz gey vampir aşkının destansı ve varoluşsal hikayesini anlatır. Tom Cruise ve Brad Pitt’in canlandırdığı Lestat ve Louis’in, Claudia’yı (Kirsten Dunst) evlat edinmeye çalışmaları ve kurdukları parçalanmış aile dinamiği, Del Toro’nun “Frankenstein”daki aile travması temalarıyla örtüşür.
8. Good Manners (2017): Brezilyalı yönetmenler Juliana Rojas ve Marco Dutra’nın bu filmi, Gotik unsurları olan bir Latin Amerika masalını andırır. Film, canavar bir çocuğu (yarı kurt adam) canavar bir dünyada yetiştirme sürecini, bu sürecin ebeveyn ve çocuk üzerindeki farklı etkilerini inceler.
9. The Wolfman (2010): Joe Johnston’ın bu filmi, o dönemdeki “gerçekçi” korku trendine karşı çıkan cesur ve gösterişli bir Gotik yapım olarak, “Frankenstein”ın cüretkar savurganlığını öncülüyor. Oscar ödüllü makyajı ve kasvetli atmosferiyle, kurt adam dönüşümünün acı verici sürecini izleyiciye aktarır.
10. The Elephant Man (1980): David Lynch’in bu biyografik draması, John Merrick’in (John Hurt) fiziksel deformasyonları nedeniyle toplum tarafından “iğrenç bir yaratık” olarak görüldüğü Viktorya dönemi İngiltere’sinde geçer. Lynch, Merrick’in zekasını ve nezaketini vurgulayarak, toplumun onu canavarlaştırma eylemini inceler; bu, “Frankenstein”ın yabancılaşma ve radikal dayanışma temalarının başka bir türdeki en güçlü ifadesidir.












