
Londra’nın sanat dünyasında, Pippy Houldsworth Gallery, 14 Kasım’da kapılarını, feminist sanatın en güçlü seslerinden biri olan Mary Kelly’nin dördüncü kişisel sergisi “We don’t want to set the world on fire” ile açtı. 24 Ocak 2026’ya kadar sürecek bu sergi, günümüz politik ikliminde “protestonun gücünü” ve “geçmişin bugün üzerindeki gölgesini” sorguluyor.
Serginin kalbinde, Avrupa’da ilk kez gösterilen “World on Fire Timeline” (2020) yer alıyor. Mary Kelly, 1949’daki silahlanma yarışından başlayıp, 1968 sonrası sivil haklar hareketlerine ve günümüzdeki iklim krizine uzanan küresel çatışmaları, kendi kişisel dönüm noktalarıyla (oğlunun ve torununun doğumu gibi) iç içe geçiriyor.
Bu zaman çizelgesi, Doomsday Clock (Kıyamet Saati) metaforu üzerinden ilerliyor ama asla doğrusal değil. Geçmiş, bugünün içinde “remixlenmiş” bir halde tekrar karşımıza çıkıyor.
Mary Kelly’nin imzası haline gelen, büyüleyici ve bir o kadar da emek yoğun bir tekniği var: Sıkıştırılmış Tiftik (Compressed Lint).
Sanatçı, arşivsel metinleri ve imgeleri, ev tipi bir çamaşır kurutucusunun filtresinde aylarca süren yüzlerce yıkama döngüsüyle biriktirdiği tiftiklerle yeniden üretiyor. Bu teknik, travmatik tarihsel olayların gündelik hayatın (ve ev işinin) filtresinden nasıl geçtiğini gösteren güçlü bir metafor. Tekrar, burada bir hatırlama eylemine dönüşüyor.
Sergide ayrıca, Arap Baharı’nın o kaotik ve anonim internet imgelerini işlediği “Circa 2011” ve 1970’ler Londra’sında yaşarken yazdığı mektuplardan oluşan “News from Home” serisinden parçalar da var.
Mary Kelly, kişisel olanın politik, politik olanın ise ne kadar kişisel olduğunu bize bir kez daha, hem de en kırılgan malzeme olan “hafıza tozuyla” (tiftik) hatırlatıyor.
Londra’da olanlar için bu sergi, sadece bir sanat izleme deneyimi değil; yakın tarihin tozlu raflarında, bir kadının gözünden yapılan bir hafıza kazısı.






