Bazen bir kitaba tesadüfen rastlarsınız; kimsenin duymadığı, sizi derinden etkileyen, sonra da bir parçanız haline gelen bir kitap. Öyle kolayca okumadan geçebilecekken, sanki o sizi bulmuştur. Lisa Tuttle’ın “My Death” adlı eserindeki bu duyguya yürekten inanır mıyız? Kulağa biraz mistik geliyor, değil mi? Tam ihtiyacınız olduğunda sizi bulan kitap, evrenin sırlarını barındıran şiir ya da ruhunuza doğrudan konuşan şarkı… Andrew Salgado size “Evet!” derdi. O derdi ki: “Herkesin bir kitabı vardır. Herkesin bir resmi vardır. Bazen mesele sadece bakmak, sadece onu bulmaktır.” İşte BEERS London‘da sanatçının ikinci sergisi, bu derin hissi bize yaşatmak için kapılarını açtı.
Göz Kırpan Bir Başlık ve Katmanlı Bir Teknik
Andrew Salgado, BEERS London’ın en uzun süredir temsil ettiği sanatçısı ve galerinin mevcut mekanındaki ikinci sergisi olan “Self-Portrait As A Stack of Books”, bizim için de uzun zamandır beklenen bir olaydı. Sergiyi gezerken hissettiğimiz ilk şey, başlığın o “göz kırpan, imalı” havasıydı; samimi ama yüzeyin altında derinde gizlenen bir şeylere işaret ediyordu. Salgado’nun tabloları da tıpkı bu başlık gibi, anılardan, birleşik imgelerden ve görsel kolajlardan oluşuyor. Onun tekniği, adeta karar alma süreçlerinin hayaletini gösteriyor: artık gizlenmiş, artık süblimleşmiş boyalı bir çıkıntı, bir zamanlar bir kapı, bir pencere veya bir portalın var olabileceği bir renk düzlemini ortaya koyuyor. Bu serginin adı pekala “Self-Portrait As An Open Window” ya da “As A Smear of Paint” olabilirdi. Ancak Salgado için yazılı kelime, yaratıcı sürecinde giderek daha önemli bir yer edinmiş. Tutkulu bir okuyucu olan sanatçı, çeşitli yazarları (Atwood, Borges, Daumal, Mantel, Nabokov, Schulz, Woolf ve Zweig) büyük etkileri olarak görüyor. Kendisi diyor ki: “Bu yazarlar sanattan etkileniyor. Müzikten ve resimden. Sürekli bunun hakkında yazıyorlar. Kelime ‘ekphrasis’. Nabokov toplu eserlerinde 150’den fazla tabloyu listeler. Öyleyse tersi de neden doğru olmasın?”
Sanatçının Zanaatı ve Bilinmezliğin Daveti
Salgado’ya bu tablolardaki niyetleri, sembolizmi veya yönelimi sorduğumuzda – ki bu koleksiyon, onun (artık) alametifarikası haline gelmiş imgelerle dolu – fikirlerden tekniğe, sunuma ve hatta büyüleyici başlık eserine kadar her konuda çekingen, belirsiz ve neredeyse kaçamak bir tavır sergilediğini gözlemledik. Başlık eseri, sanatçının heykel alanındaki nadir bir girişimiydi ve kitapları, sandalyesi ya da esrarengiz, darmadağın olmuş insan parçaları aracılığıyla, tablolarına ve hatta resim yapma eyleminin kendisine gönderme yapıyor gibiydi. Ama aynı zamanda kitaplara, kelimelere, hafızaya, yanılabilirliğe de. Tepedeki o kafa camdan yapılmıştı; onun kendi kafasıydı.
Salgado’nun sözleri, serginin ruhunu derinden yansıtıyor: “Kitaplar zaman gibidir. Sevdiğiniz bir yazar, değer verdiğiniz bir anı gibidir. Ne kadar zaman yeterli zamandır? Asla yeterli zaman yoktur. O saat her zaman tıkır tıkır işler. Her zaman körü körüne okurum. Hiçbir tanıtım yazısını ya da özetini okumam, çünkü okunmamış her kitap sonsuz bir olasılıktır. ‘Glory’ adında bir başlık seçtim ve o an düşündüğümü hatırlıyorum, ne garip bir başlık. ‘Glory’. ‘Glory’ her şey hakkında olabilirdi. Ta ki açıp okumaya başlayana kadar. ‘Glory’ her şey hakkında olabilirmiş.”
Eğer tablolar birer bölümse, izleyiciler onları diledikleri sırayla keşfetmeye davet ediliyor. Daha büyük bir kitlenin üyeleri olarak, okuduğumuz kitaplara anlam yükleriz, duyduğumuz cümlelerden anlam çıkarırız. Salgado’nun dediği gibi: “Ama hepsi orada. Almaya hazır. Ve ondan ne alırsanız alın – kitaplardan, tablolardan ya da içindeki fikirlerden – hepsi doğru. Hepsi geçerli. Yanlış cevaplar yok.” Bu sergi, sanatçının eserleri aracılığıyla kendi iç dünyamıza bir ayna tutma ve kişisel keşifler yapma imkanı sundu.
Sergi Adı: Self-Portrait As A Stack of Books
Sanatçı: Andrew Salgado
Yer: BEERS London
Tarihler: 22 Mayıs 2025 – 28 Haziran 2025
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak