📍 OFFICE IMPART, Berlin
🗓️ 4 Eylül – 17 Ekim 2025
The Way of Flowers, CROSSLUCID’in Berlin’deki OFFICE IMPART’ta açılan sergisi, dijital ile biyolojik olanı iç içe geçirerek yeni bir ekolojik tahayyül alanı yaratıyor. Sergi, “tohum” adı verilen kripto-botanik ekosistemleriyle, gerçek dünyadaki koruma eylemlerini dijital büyüme formlarına dönüştürüyor. Tokyo’daki bir katılımcının Brezilya jaguarlarını korumak için yaptığı katkı anında galeride dijital bitkilere yansıyor; yapraklar renk değiştiriyor, kökler derinleşiyor, sanal ile somut arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor. Bu sistem yalnızca simülasyon değil, aynı zamanda kolektif eylemi besleyen bir ekolojik motor.
Altı farklı biyobölge üzerine kurulan bu canlı kod ekosistemi, California bağlarının mikorizalarını Barbados mangrovlarının kök sistemleriyle, İngiliz çitlerinin biyolojisini Kolombiya bulut ormanlarıyla iç içe geçiriyor. Zaman ve mekân çöküyor, blockchain protokolleri aracılığıyla coğrafyalar kaynaşıyor. Galeri adeta geçici bir sera gibi işliyor; dioramalar ve dijital portallar ziyaretçiyi içine çekiyor. NFC dokunuşlarıyla sistem besleniyor, katkılar hem galeride dijital kökler hem de dünyada gerçek tohumlar olarak hayat buluyor.
İki ekranda sergilenen “ana tohum ekosistemleri” yalnızca görsel objeler değil; sürekli birikim halinde olan, belleği, yaraları ve sevinçleriyle yaşayan organizmalar. Monica Gagliano’nun bitkilerin hatırlayabildiğine dair araştırmalarını hatırlatan bu yaklaşım, sanat eserini kalıcı bir nesne olmaktan çıkarıp kolektif eylemlerin hafızasına dönüştürüyor. CROSSLUCID’in “token memory” adını verdiği bu süreç, her katkıyı, kurtarılan her hektarı ve yitip gitmiş olabilecek türlerin gölgelerini hafızasında taşıyor.
Sergi, atık devre kartlarında mantarların büyüdüğü Waste Tide’ın distopyalarını tersine çeviriyor: burada dijital soyutlama ekolojik bolluğa dönüşüyor. Blockchain soğuk bir muhasebe defteri değil, kolektif tahayyülün dolaşım sistemi. Eylemler, toprakta gerçek yenilenme olarak karşılık buluyor. Bu, bir büyü pratiği, katkının bir tür çağrıya dönüşmesi. Katılımcılar yalnızca izleyici değil; ekosistemin ortak yaratıcıları.
Bu deneyim, kapitalizmin doğayı kendi sonsuz döngüsüne dahil etmesinin en rafine hali mi, yoksa kod ve klorofilin birleşiminden doğan bir vicdan, bir ruh mu? Cevap belki de bu soruların arasında gizli. Sergideki botanikler, bitki kimyası ile akıllı sözleşmelerin, fotosentez ile kriptografinin karıştığı yeni bir dil konuşuyor. Amazon ormanının kökleri ile dijital bulutun verileri arasında dolaşan rizomlar, bize yeni bir dili öğretiyor ya da çok eski bir dili hatırlatıyor: dünyanın doğal ve yapay, canlı ve cansız diye parçalanmadığı zamanı.
Ekranlarda pikseller çiçek açarken gerçek ormanların kök salmaya başladığını görmek, insanı hem büyüleyici bir coşkuya hem de tedirgin edici bir geleceğe sürüklüyor. Belki de Antroposen’in sonu büyük bir patlamayla değil, insanın dijital çiçeklerin toprağına dönüşmesiyle gelecek. CROSSLUCID’in bahçesinde izleyici, kendini bir an için bu yeni ekolojinin parçası olarak buluyor: yeşil ve elektrikli bir geleceğin tohumları dilin sınırlarını aşan bir dille konuşmaya başlıyor.