Yükleniyor
svg

Soaked Despair and a Vanishing Act

Eylül 11, 20255 dk okuma süresi

Jan-Ole Gerster’in İngilizce ilk filmi Islands, Kanarya Adaları’nın kavurucu güneşi altında geçen bir kayboluş hikâyesi. Bir zamanlar yükselen bir tenis yeteneği olan Tom, şimdi turistik bir tesiste turistlere isteksizce ders veriyor. Ona “Ace” diyorlar; kibar, çekici, ama içi çoktan boşalmış bir figür. Günübirlik ilişkiler, alkol ve bitmeyen yaz mevsimi, özgürlükten çok bir kafes gibi üstüne kapanıyor.

Dengesi, Maguire ailesinin adaya gelişiyle bozuluyor: Anne’nin meraklı bakışları, oğlu Anton’un sessizliği ve Dave’in öfke yüklü varlığı, Tom’un rutinini sarsıyor. Bir gece Dave ortadan kaybolunca, tatilin parıltısı yerini suçluluk, arzu ve şüphe dolu bir oyuna bırakıyor. Gerster bu eksen üzerinden bir gerilim kuruyor gibi görünse de, aslında kurduğu şey bir kayboluş öyküsünden çok bir varoluş portresi: amaçsızlığın, durgunluğun ve insanın kendisinden kaçamamasının resmi.

Filmin gücü atmosferinde. Ada neredeyse başlı başına bir karakter: boş kortlar, güneşte yanmış manzaralar, ışığın yakıcı keskinliği. Görüntü yönetimi Hopper’ın tablolarını, sessizlikleri ise Çehov’un tiyatrosunu çağrıştırıyor. Dascha Dauenhauer’in ödüllü müziği bu görüntülere melankoli ve tekinsizlik ekliyor; yaz güneşi altında bile ürpertici bir boşluk hissi yaratıyor.

Oyunculuklar bu ağır atmosferi taşıyan en önemli damar. Sam Riley, Tom’u ölçülü, bastırılmış bir karanlıkla canlandırıyor. Stacy Martin, Anne’in sessiz gerilimini derinleştiriyor. Jack Farthing ise Dave karakteriyle tatilin huzurunu bozan o patlayıcı enerjiyi getiriyor. Üçlünün dengesi, filmin temel gerilimini oluşturan sessizliklerde, bakışlarda ve söylenmeyenlerde gizli.

Film, 2025 Berlinale’de prömiyer yaptı, Reims Polar’da En İyi Film ödülünü kazandı, Alman Film Ödülleri’nde ise En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu adaylıkları aldı. Dauenhauer, En İyi Film Müziği ödülünü eve götürdü. Eleştiriler, filmin “tatil noir” havasını ve Riley’nin tekinsiz karizmasını öne çıkarıyor. Guardian filmi “tehlikeli ölçüde kibar karşılaşmaların” ve “yavaş yanan bir gerilimin” resmi olarak tanımladı. Bazıları yavaş tempoyu eleştirse de, genel kabul atmosferin zekice inşa edildiği yönünde.

Temel meseleler, adanın parlak yüzeyinin altına gizlenmiş: paradoksal bir şekilde özgürlük vadeden tatil, aslında sıkışmışlığı daha da görünür kılıyor. Tom’un “Ace” maskesinin altındaki boşluk, Anne’in arzuyla suçluluk arasındaki kaygısı, Dave’in ortadan kayboluşunun yarattığı sessiz gerilim… Hepsi, insanın kendinden kaçamayacağı fikrinde buluşuyor.

Bugün Avrupa sinemasında sıkça rastladığımız bir eğilimin parçası bu: güneşli mekânlarda noir kurmak, tatilin yüzeysel neşesini varoluşsal karanlıkla buluşturmak. Sosyal medyanın kusursuz tatil karelerine inat, Islands “cennet”in aslında çoğu zaman içsel boşluğu büyüttüğünü gösteriyor.

Sonunda film, izleyiciyi bir kayboluş gizeminden çok, kendi hayatındaki sessizliklere bakmaya zorluyor. Bir tatilin parıltılı yüzeyi altında varoluşsal sıkışmışlıkla karşılaşmak… Islands, bitmeyen yazın ortasında insanın kendi gölgesinden kaçamayacağını hatırlatan bir yanılsama.

Apartman No:26 Notu
Bazen en büyük kayboluş, başkasının değil, insanın kendi hayatının içinde olur.

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
Yükleniyor
svg