Akıştasın: “Black Mirror”ın En Korkunç Bölümü “Men Against Fire”: Gerçek Bir Belgeselden Sanal Dehşete

Yükleniyor
svg

“Black Mirror”ın En Korkunç Bölümü “Men Against Fire”: Gerçek Bir Belgeselden Sanal Dehşete

Haziran 26, 20258 dk okuma süresi

“Black Mirror” evreninin derinliklerinde öyle bir bölüm var ki, bizi sadece geleceğin teknolojileriyle değil, aynı zamanda insan doğasının en karanlık köşeleriyle de yüzleştiriyor: “Men Against Fire”. Dizinin prömiyerinden beş yıl sonra ve ikinci sezonunda yayınlanmış olsa da, aslında dizi yaratıcısı Charlie Brooker’ın kaleme aldığı ilk bölümmüş! Peki, bu tüyler ürpertici bölümün ilhamı nereden geliyor dersiniz? Sıkı durun, çünkü cevabı gerçek bir savaş belgeselinde saklı.

“Görmediğiniz Savaş”dan “Men Against Fire”a Uzanan Yol

Charlie Brooker, 2018 tarihli “Inside Black Mirror” kitabında, “Inbound” adıyla tasarladığı bu ilk bölümün, iç parçalayıcı, gerçek bir hikayeden ilham aldığını açıklıyor. “Black Mirror” yazarı Konnie Huq, Brooker’a 2010 yapımı **John Pilger belgeseli “The War You Don’t See”**yi izletmiş. Irak Savaşı’nı konu alan bu belgeselde, ailesini kaybetmiş yaslı bir annenin evinde geçen uzun bir sekans varmış. Annenin, ailesinin nasıl öldürüldüğünü anlatması, habercilikte genellikle iki saniyelik bir gözyaşı karesiyle geçiştirilen bir konuyu, aniden daha acil ve insani hale getirmiş.

“The War You Don’t See”, Irak Savaşı’nın sonuçlarını sansürlemeyi reddettiği için bu kadar etkileyici olmuş. Savaşın soyut terimlerle düşünülmesi desteklenmesini kolaylaştırırken, bu belgesel savaşın yol açtığı kişisel yıkımdan asla geri adım atmamış. Medya başlangıçtan beri savaşı bu şekilde ele alsaydı, belki de daha az sayıda kişi onu desteklerdi.

İşte belgesel ile “Men Against Fire” arasındaki bağlantı tam da burada belirginleşiyor. Bölümde, Stripe (Malachi Kirby), savaştığı belirsiz bir çatışmada coşkulu bir katılımcıdır; ta ki algı filtresi hasar görüp neden olduğu gerçek zararı görene kadar. Hükümetin algısını manipüle etmesi, sivillerin filtre tarafından kana susamış canavarlar veya “hamamböceği” olarak tasvir edilmesi, her ne kadar daha abartılı olsa da, temel fikir aynı: Gerçekliği çarpıtarak insaniyetten uzaklaşma.

Norveç’ten “Hamamböceklerine”: Fikrin Evrimi

“Men Against Fire”ın ilk kıvılcımı 2010’da çakılsa da, Brooker’ın erken taslağı şimdiki haline pek benzemiyormuş. Başlangıçta İngiltere’ye saldıran uzaylı bir güç olduğu düşünülürken, aslında bunların Norveçliler olduğu ortaya çıkıyormuş! Brooker, o zamanki haliyle konunun “biraz ağır ve aşırı ciddi, ayrıca konusu göz önüne alındığında oldukça espriden yoksun” olduğunu belirtiyor.

Konsept birkaç yıl rafa kaldırılsa da, Brooker ve yapımcı Annabel Jones, dijital duyarsızlaşma fikrinin büyüsüne kapılmaya devam etmişler. Jones’un ifadesiyle, “Savaş görüntülerinin bize sürekli yayınlanma biçiminde ve bunun sonucunda oluşan duyarsızlaşmada kesinlikle ilginç bir şeyler vardı, ancak bunu daha fazlasını yapacak bir hikaye bulamıyorduk. Daha sonra, fikir savaşın geleceği ve askeri koşullandırma ile teknolojinin nihai propaganda aracı olabileceği üzerine gelişti.”

Askerlerin düşmanlarının “hamamböceği” olarak tasvir edilmesi kararı ise belgeselden değil, tartışmalı İngiliz köşe yazarı Katie Hopkins’ten gelmiş. Hopkins, 2010’ların ortasındaki mülteci krizi sırasında Orta Doğulu mültecileri “hamamböceği” olarak nitelendirmiş. Bu, Brooker’ı hem dehşete düşüren hem de büyüleyen insanlık dışı bir retorik taktiği olmuş. Brooker, “Bütün bir insan grubunu tanımlamak için ırkçı veya insanlık dışı bir terim arıyordum” diyor “Men Against Fire” hakkında. “O zamanlar, gelecekte faşist bir hükümetin gelip toplumun büyük bir kesimini şeytanlaştırması fikrinin inanılmaz derecede abartılı olduğunu düşünüyordum. Ve sonradan bu, eve daha yakın hissetmeye başladı.”

Black Mirror, Men Against Fire, wounded Malachi being told the truth about the people he's been killing the whole time

Hayranlar Tarafından En Az Sevilen Bölüm Olsa da…

“Men Against Fire”ın bilim kurgu temeli hem ilgi çekici hem de sosyal olarak alakalı olsa da, bölüm hiçbir zaman hayranlar tarafından çok benimsenmedi. Genellikle güçlü bir 3. sezonun zayıf halkası olarak görülüyor. Bunun bir nedeni, Malachi ve kötü adam Arquette (Michael Kelly) arasındaki dinamiğin çok basit olması. “Black Mirror”ın diğer kahramanları kendi takıntıları veya kusurları yüzünden mahkum olurken, Malachi’nin burada neredeyse hiç şansı yok. Arquette ona kötü teknolojiyi açıklıyor, uymaya zorluyor ve hepsi bu. Malachi’nin hafızasını silmeyi kabul etmekle hatalı olduğunu iddia edebilirsiniz, ama dürüst olalım: kimse onun ömür boyu hapis cezasını seçeceğini düşünmedi. “15 Million Merits” gibi diğer bölümler, kahramanlarına gerçekten yürek burkan seçimler sunarken, Malachi’nin ikilemi basitti ve tahmin edilebilirdi.

Yine de, genel olarak bölümde beğenilecek çok şey var. “Black Mirror”ın çoğu insan doğası hakkında alaycı olsa da, “Men Against Fire”daki büyük kötü teknolojinin temel öncülü şaşırtıcı derecede iyimser. Arquette’in ortaya koyduğuna göre, insanlar savaş sırasında bile birbirlerini öldürme konusunda çok isteksizler. Ordunun askerlerinin beyinlerine algı filtreleri takma kararı, ortalama bir insanın etrafındakilere karşı doğuştan gelen merhametini geçersiz kılmak içindi. Evet, 3. sezon bölümü tam bir hayal kırıklığıyla (kahramanın hafızasının silinmeye zorlanması ve masum sivilleri öldürmeye geri dönmesiyle) bitiyor, ancak “Black Mirror”ın öldürmeye isteksizliğin insan doğasının derinlemesine kökleşmiş bir parçası olduğuna dikkat çekmesini tatlı buluyorum. Bu, “White Bear” veya “Black Museum” gibi, hepimizin derinde sadist olduğunu savunan bölümlerle güzel bir tezat oluşturuyor.

Black Mirror, Arquette looking down at Malachi, threatening him into giving up his memory

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum bırak

Cevap ver

Yükleniyor
svg