Bazı filmler, kalbimizin en derin köşelerine dokunur ve bizleri, kendi acılarımızla yüzleşmeye davet eder. Yönetmen Stefan Djordjevic’in ilk uzun metrajlı filmi olan “Wind, Talk to Me” (Rüzgar, Benimle Konuş) (2025), tam olarak böyle bir deneyim sunuyor. Bu Sırp-Hırvat-Sloven ortak yapımı belgesel-kurgu drama, yönetmenin kendi gerçek hikayesinden, aile bağlarından ve meditasyonvari bir hikaye anlatımından ilham alıyor.
Filmin merkezinde, annesinin ölümünden sonra eve dönen ve ona adanmış bir filmi bitirmeyi hedefleyen Stefan var. Bu arada, yaralı bir sokak köpeğini de yanına alıyor. Bu süreç, onun için bir iyileşme ve affetme ritüeli haline geliyor. Stefan ile köpek Lija arasındaki gelişen güven, onun kendi iyileşme yolundaki tereddütlü adımlarını yansıtıyor; ikisi de kendi travmalarıyla başa çıkmaya çalışıyor.
Filmin hikayesi, Stefan’ın kırsaldaki memleketine dönmesi ve anneannesinin doğum gününü kutlayan geniş ailesine katılmasıyla başlıyor. Bu, bastırılmış keder ve nostalji arasında geçen, buruk bir buluşma oluyor. Bu toplanma, hem bir katalizör hem de güvenli bir liman işlevi görerek, gizli gerilimleri ve paylaşılan tarihi su yüzüne çıkarıyor.
Ailesi, annelerinin ölümünden sonra kalan boşlukla hep birlikte yüzleşmek zorunda kalıyor: Anıları gözden geçiriyor, annesinin son günlerini geçirdiği göl evine bakıyor ve kayıpla dolup taşan günlük ritüellerde yolunu bulmaya çalışıyorlar. Bu anlar, kederin öngörülemezliğini yansıtan mizahı, melankoliyi ve sıcaklığı bir araya getiriyor.
Djordjevic’in kendisini ve ailesini oyuncu olarak kullanma kararı, filme duygusal bir otantiklik katıyor; senaryolu değişimler ve gerçek hayat, kusursuz bir şekilde bir araya geliyor. Rüzgarın ve doğanın nazik varlığı, tekrarlanan bir motif haline geliyor; Stefan’ın annesiyle elementler ve dünyamız ile soyut olan arasındaki geçirgenlik hakkındaki konuşmalarını hatırlatıyor. Gerilimler bazen alevlense de, akrabalar destek, mahremiyet ve savunmasız bir dönemde filme alınmanın zorluğu arasında denge kurmaya çalışıyorlar.
Duygusal Dürüstlük ve Yenilikçi Form
“Wind, Talk to Me”, belgesel ve kurguyu, kişisel ve ailesel gerçekler etrafında harmanlayan hibrit bir yapıya sahip. Yönetmenin amacı sadece anıları yakalamak değil, aynı zamanda keder ve sevginin paylaşılan mekanlar içinde nasıl bir arada var olduğunu anlamak. Rüzgar, hem bir metafor hem de bir varlık olarak kullanılıyor; annenin ruhunun, zamanın geçişinin ve çözülmemiş soruların bir hatırlatıcısı olarak.
Film, duygusal dürüstlüğü ve yenilikçi formu sayesinde önemli festivallerde büyük başarı elde etti. Şubat 2025’te Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde “Kaplan Yarışması”nda prömiyer yaptı ve ardından Saraybosna, Münih, FIDMarseille ve New Horizons gibi büyük festivallerde gösterim aldı. Aldığı ödüller ve adaylıklar, sanatsal tanınırlığını ve kalitesini pekiştirdi. Eleştirmenler, filmi, yönetmenin merhum annesine bir “kalp burkan bir övgü” olarak nitelendirirken, sıradan, günlük detayların nasıl anlamlı hale geldiğini ve otantik aile performanslarını takdir ettiler.
“Wind, Talk to Me”, kederle, aileyle ve kayıptan sonra ilerlemeye devam etmenin gücüyle ilgili cesur ve güzel bir eser. Yenilikçi formu ve samimi duygularıyla, Stefan Djordjevic’in ilk filmi, annesini sevgiyle onurlandırıyor ve izleyicileri de kendi hikayeleriyle konuşmaya davet ediyor. Bu film, size sadece bir hikaye anlatmayacak, aynı zamanda bir şifa yolculuğuna çıkaracak.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak