Peacock’ta yayınlanan, o yüksek oktanlı ve şiddet dolu yarış video oyunlarına dayanan “Twisted Metal” dizisinin ikinci sezonu, nihayet izleyiciyle buluştu! Anthony Mackie’nin canlandırdığı amnezili kahraman John Doe’nun, Will Arnett’in seslendirdiği kötücül palyaço Sweet Tooth ile nasıl kapıştığını izlerken, aklımızdan tek bir şey geçiyor: “Mad Max”in o eşsiz estetiği! George Miller’ın “Mad Max” serisi, arabalara dayalı, çölle çevrili kıyamet sonrası fikrini popüler kültürde yerleştirdi. “Twisted Metal” da, bu B-movie estetiğinden çok şey alıyor.
Ancak bu B-movie estetiği, 2017 yılında Syfy’da yayınlanan, pek de hatırlanmayan ama kanalın şimdiye kadar ürettiği en iyi dizilerden biri olan “Blood Drive”da da kullanılıyordu! “Blood Drive” sadece 13 bölüm sürdü ve günümüzde pek hatırlanmasa da, son on yılın en iyi korku dizilerinden biriydi. Eğer “Twisted Metal” hayranıysanız, zihninizin altüst olmasına hazır olun! Çünkü bu dizi, “Grindhouse” üzerinden bir “Twisted Metal” gibi; ancak seks ve şiddet seviyesi akıl almaz derecede yükseltilmiş! Tam bir çılgınlık!
“Blood Drive”: Kanla Çalışan Arabalar ve Alan Ritchson’ın Unutulmaz Rolü!
“Blood Drive”ın konusu gerçekten sıra dışıydı. 1999’da, dünya bir dizi yıkıcı depremle zaten mahvolmuştu. Su nadirdi, benzin ise daha da nadir. Bu yüzden insanlık, insan kanıyla çalışan arabalar icat etmişti! Sürücüler, düzenli olarak talihsiz yoldan geçenleri kaçırıyor, kaputlarını açıyor ve onları tekmeleyip çığlık atarak kan susuz motorlara besliyorlardı! Bu geleceğin başında, Heart Enterprises adında kötü bir şirket vardı ve her yıl, kazananına şan ve şöhretin verileceği ülke çapında bir ölüm yarışı düzenliyordu.
Dizinin kahramanları, Los Angeles’lı bir polis olan ve o kadar yakışıklıydı ki “Barbie” lakabını almış olan Arthur (Alan Ritchson) ile Grace D’Argento (Christina Ochoa) idi. Arthur, istemeden de olsa bu ölüm yarışına katılır ve gizli motivasyonları olan katil bir femme fatale olan Grace ile birlikte yarışmak zorunda kalır.
“Blood Drive”ın numarası, her bölümün farklı bir B-movie alt türüne (en azından belirsiz bir şekilde) benzemesiydi. Bir bölümde yamyam bir motel, bir diğerinde katil bir akıl hastanesi, bir diğerinde ise seks virüsü vardı. Dizi ilerledikçe, Heart Enterprises’ın Barbie ve Grace’in kişisel hayatlarıyla ne kadar ilgili olduğu ve dünyayı ne kadar kontrol ettikleri yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.
“Blood Drive”daki o B-movie havası, “Twisted Metal” hayranlarının çok seveceği bir şey. Özellikle Alan Ritchson’ın, “Reacher”da izlediğimiz o sert ve cool halinin aksine, burada daha masum ve şaşkın “Barbie” karakteriyle nasıl parladığını görmek, onun ne kadar çok yönlü bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Arthur’un her şeyin ortasında “Ne halt oluyor?” dercesine etrafına bakışları, dizinin o kendine has mizahını mükemmel bir şekilde yansıtıyordu.
“Twisted Metal” da, “Blood Drive” gibi B-movie’lere bir saygı duruşu niteliğinde. İkisi de absürt, çılgın ve kaotik. Eğer “Twisted Metal”in o yüksek oktanlı, tuhaf dünyasını sevdiyseniz, Alan Ritchson’ın “Blood Drive”ı da mutlaka izleme listenize eklemelisiniz. Pişman olmayacaksınız!