Girls Geri Döner mi? Lena Dunham’ın Tek Bir Şartı Var
-
“Call Me Maybe” listelerin zirvesinde, Obama hâlâ başkan, ve Brooklyn’li genç kadınların büyüme sancıları, HBO ekranlarında oldukça tartışmalı ama kesinlikle unutulmaz bir biçimde işleniyor: “Girls” başlıyor.
Bugün, aradan geçen 13 yıl sonra, Lena Dunham’ın yeni Netflix dizisi Too Much yayınlanmak üzereyken, akıllarda tek bir soru var: Girls geri döner mi? Dunham bu fikre tamamen kapalı değil — ama bir şartı var.
Variety’ye verdiği röportajda Dunham açık konuşuyor:
“Eğer karakterlerin hayatında özel bir dönüm noktası olursa, örneğin annelik, menopoz ya da yaşlılık gibi… O zaman tekrar bir araya gelmeyi çok isterim.”
Yani Dunham için mesele sadece nostalji değil. Onun ilgisini çeken şey, zamanın ruhu içinde karakterlerin değişimi.
Shoshanna’dan Belediye Başkanlığına, Jessa’dan Hippi Teknesine
Lena Dunham, karakterlerini sanki eski bir arkadaş grubunu anlatır gibi güncellemiş:
-
Shoshanna, New York Belediye Başkanı’yla evlenip boşanmış, artık sıfır atık odaklı bir athleisure markasının kurucusu.
-
Marnie, üçüncü evliliğini yapmış, hâlâ şarkı söylüyor ama seks ve aşk bağımlılığı için bir destek grubuna katılması gerekiyor.
-
Jessa, aşı karşıtı olmuş ve bir teknede, Hırvatistan kıyılarında yaşıyor (!).
-
Adam, Berlin’de kült bir tiyatro oyuncusu.
-
Ray, hâlâ belediye meclisinde, kahve dükkânını işletiyor ve herkesten iyi durumda.
-
Elijah, bir sitcomda dördüncü başrol ve hâlâ yanlış yerlerde aşk arıyor.
-
Ve Hannah? Dunham onu unutmuş gibi yapıyor ama sonunda ekliyor: Bard College’da ders veriyor, oğlunu büyütüyor, bir kadın şefle birlikte ve artık “ünlü olma” takıntısı kalmamış.
Bu güncellemeler bile başlı başına mini bir sezon gibi hissettiriyor.
“Too Much” ile Dönüş: Fakat Bu Kez Başrolde Değil
Dunham, şu sıralar Netflix için hazırladığı “Too Much” dizisiyle geri dönüyor ama bu kez merkezde değil. Başrolde, Hacks dizisinden tanıdığımız Meg Stalter var. Jessica adlı bir karakteri canlandırıyor; bir ayrılık sonrası New York’tan Londra’ya taşınarak hayatını yeniden kurmaya çalışıyor. Yanına ise The White Lotus‘dan tanıdığımız Will Sharpe ekleniyor.
Dizi otobiyografik değil ama ilhamını Dunham’ın hayatından alıyor. O da tıpkı karakteri gibi Londra’ya taşındı ve burada müzisyen Luis Felber ile evlendi. Gerisi malum…
Dunham artık oyunculuğu çok da düşünmediğini söylüyor ama bir parantez de açıyor:
“Emekli değilim! Düşünüyorum… bu bir sektörel röportaj sonuçta, belki tekrar oynarım.”
Bir “Girls” Geri Dönüşü Mümkün mü?
Pek çok eleştirmenin ve izleyicinin ilk çıktığında burun kıvırdığı “Girls”, yıllar içinde yeniden değerlendirildi ve hak ettiği yere yerleşti. Dizi, her zaman rahatsız ediciydi çünkü gerçekti. Karakterler kusurluydu, çoğu zaman sevimsizdi ama çok insandılar. Dunham’ın tüm eleştirilere rağmen yazmaya ve üretmeye devam etmesi ise dizinin en büyük kazanımıydı.
Artık kültürel iklim de değişti. Ve belki de Just Like That’in aksine, bu sefer iyi bir geri dönüş izleyebiliriz.
Girls, hâlâ HBO Max’te izlenebiliyor.
Lena Dunham ise hiç olmadığı kadar üretken:
🎬 Too Much – 10 Temmuz’da Netflix’te
🎥 Good Sex – Natalie Portman başrolde
🎭 10 Things I Hate About You müzikali – Carly Rae Jepsen ile iş birliği yolda
Apartman Notu:
Her kuşağın bir “New York’u” vardır. Sex and the City’de pembe martini, Girls’da trençkotun altındaki çıplaklık, Too Much’da ise Londra’ya kaçış.
Ama her kuşakta bir kadın yazar çıkar ve “benim hikâyem bu” der. Lena Dunham hâlâ o kadın. Ve hikâye bitmedi.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak