
South Bank’in endüstriyel devinin içinde, beton sütunların arasında bu kış bambaşka bir temsil başlıyor. Apartman No: 26’nın sanat rotasında bu hafta, modern sanatın en büyük “yönetmenlerinden” birine, Pablo Picasso’ya ve onun hayat boyu süren o büyük oyununa; “Theatre Picasso” ya konuk oluyoruz.
Tate Modern, 12 Nisan 2026’ya kadar sürecek olan bu sergiyle bizi Picasso’nun sadece fırça darbelerine değil, bizzat inşa ettiği o devasa “Picasso” kimliğine bakmaya davet ediyor. Picasso, hayatı boyunca sirk çalışanlarından boğa güreşçilerine, dansçılardan akrobatlara kadar tüm sahne figürlerine hayranlık duydu. Ancak serginin asıl meselesi, sanatçının bu figürlerden ilham alarak kendi kamusal personasını; yani “Sanatçı Picasso”yu nasıl bir performans gibi kurguladığı.
Serginin merkezinde, yapılışının 100. yılını kutlayan o meşhur başyapıt; “The Three Dancers” yer alıyor. Ancak burası klasik bir müze salonu değil. Çağdaş sanatçı Wu Tsang ve küratör Enrique Fuenteblanca, sergi alanını bizzat bir tiyatro sahnesine dönüştürmüş durumda. Tate koleksiyonundan ve Avrupa’nın farklı köşelerinden gelen, bazıları Birleşik Krallık’ta ilk kez görülecek 45’ten fazla eser —tablolar, heykeller, tekstil işleri ve çizimler— bu dramatik kurgunun içinde yeniden hayat buluyor.
Picasso’nun popüler kültür ile avangart arasındaki o ince çizgide yürüyen kişiliği, sergide modern bir kavram olan “performativite” üzerinden okunuyor. Kelimelerin ve eylemlerin kimliği nasıl şekillendirdiğini izlerken, Picasso’nun kendisini hem bir kutup yıldızı hem de bir “aykırı” (outsider) olarak nasıl konumlandırdığını keşfediyoruz.
Apartman No: 26 Notu: Sokağın soğuk renkleri Tate Modern’in içindeki bu canlı ve teatral dünyayla müthiş bir tezat oluşturuyor. Picasso’nun “Üç Dansçı”sındaki o gergin ve tutkulu ritmi izledikten sonra, galerinin kafesinde bir “Exhibition and Fizz” molası vererek günün heyecanını paylaşmak, sanatla dolu bir kış günü için harika bir final.






