Somerset House’un geniş avlusuna adımımızı atar atmaz, kendimizi sanki rüya ile gerçek arasında asılı kalmış bir dünyada bulduk. Havanın serinliğine karışan sesler, gözümüzün tam ortasında yükselen mavi figür, insanı ilk bakışta içine çekiyordu. Tai Shani’nin “Büyü mü Rüya mı?” (The Spell or The Dream) sergisi yalnızca izlenen bir iş değil; içinde dolaşılan, duyulan, hissedilen çok katmanlı bir deneyim.
Askıya Alınmış Bir Figür: “The Spell”
Avlunun ortasında duran ışıklı mavi figür, basamaklı kaidesiyle hem bir heykel hem de bir buluşma mekânı. Üzerine oturan insanlar, figürün çevresinde dolaşan çocuklar, etrafta yankılanan sesler… Tüm bu anlar heykelin bir sanat eseri olmanın ötesine geçip yaşayan bir varlığa dönüştüğünü gösteriyor. Maxwell Sterling’in bestelediği ses manzarasıyla birleşen The Spell, felaketler çağında uyuyan ama aynı zamanda yenilenmeyi düşleyen bir figürün sessizliğini taşıyor. Özellikle çeşmelerin kapandığı saat 13:00 ve 15:00’te eseri baştan sona deneyimlemek, adeta bir ritüel gibi hissettiriyor.
Hayal Gücünün Sesi: “The Dream” Radyosu
Heykelin yanında 24 saat yayın yapan The Dream radyosu, bizi dinlemeye ve düş kurmaya çağırıyor. Bir köşeye oturup kulak verdiğimizde, Brian Eno’dan Yanis Varoufakis’e uzanan sesler, geleceğin nasıl yeniden hayal edilebileceğini tartışıyordu. Radyo yayını tekrar dinlenemediği için, duyduklarımız yalnızca o ana aitti. Kaçırılabilirlik, Shani’nin işlerinde sıkça rastladığımız geçicilik hissini daha da yoğunlaştırıyordu.
Kolektif Katılım ve Direniş Estetiği
Sergi yalnızca eserlerle değil, çevresindeki canlı programla da nefes alıyordu. Sohbetler, performanslar, aile etkinlikleri… Hepsi “Büyü mü Rüya mı?”yı yaşayan bir organizmaya dönüştürüyordu. Somerset House’un tepesinde dalgalanan Tai Shani’nin özel tasarladığı bayrak ise, tüm bu düşlerin kamusal alandaki varlığını simgeliyordu.
Sanatsal Duruş: Rüyadan Direnişe
Tai Shani’nin sanatı feminist, politik ve spekülatif bir tahayyülün izlerini taşıyor. Bu sergiyle birlikte izleyiciyi yalnızca bakmaya değil, katılmaya, düşünmeye ve hayal etmeye çağırıyor. Avludan ayrılırken bizde kalan his çok netti: belki de bu dünyanın tek alternatifi, hayallerin ve rüyaların dünyasıdır.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak