Karanlığın ve romantizmin en köklü efsanesi, Luc Besson’un vizyoner dokunuşuyla yeniden beyaz perdeye taşınıyor! Ünlü yönetmen Besson’un kaleminden çıkan ve aynı zamanda yönetmenliğini üstlendiği “Dracula: A Love Tale” (2025) filmi, Bram Stoker’ın ikonik romanını daha önce hiç görmediğimiz kadar duygusal ve gotik bir aşk hikayesi olarak yeniden yorumluyor ve 30 Temmuz’ da Fransa’ da ilk gösterime çıkıyor.
Karanlık Bir Aşkın Yüzyıllık Laneti
Film, 15. yüzyılda başlıyor. Sevdiği karısının ölümü üzerine Tanrı’yı lanetleyen Prens Vladimir’in, bu trajedinin ardından bir vampire dönüşmesini izliyoruz. Yüzyıllar sonra, 19. yüzyıl Londra’sında, kaderin cilvesiyle rahmetli karısının ikiziyle karşılaşması ise hikayeye bambaşka bir boyut katıyor. Bu karşılaşma, Dracula’yı onu sonsuza dek lanetleyecek bir arayışa sürükleyecek.
Besson’un yorumu, klasik Dracula hikayesine taze ve daha romantik bir bakış açısı getiriyor. Film, Drakula’nın yüzyıllar süren kayıp aşkını arayışına odaklanarak, fantazi, korku ve dramayı ustaca harmanlıyor. Bu, sadece bir korku filmi değil; aynı zamanda aşkın, kaybın ve lanetli bir varoluşun destansı bir keşfi.
Yıldızlarla Dolu Bir Kadro ve Besson Dokunuşu
Luc Besson’un benzersiz yönetmenlik tarzı ve hikaye anlatma yeteneği, bu projeyi şimdiden merak uyandırıcı kılıyor. Filmde Kont Dracula rolünde yetenekli aktör Caleb Landry Jones‘u izlerken, papaz/vampir avcısı rolünde usta oyuncu Christoph Waltz karşımıza çıkıyor. Matilda De Angelis Maria’yı canlandırırken, Zoë Bleu ise Elisabeta ve Mina rollerinde çift karakterle ekranda yer alacak. Bu güçlü oyuncu kadrosu, Besson’un karanlık ve romantik vizyonunu perdeye taşımak için sabırsızlanıyor.
“Dracula: A Love Tale”, hem korku hem de romantizm tutkunları için yılın en dikkat çekici filmlerinden biri olmaya aday. Luc Besson’un bu yeni yorumuyla Dracula efsanesinin nasıl bir soluk kazanacağını görmek için sinemaların yolunu tutmayı unutmayın!
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak