Akıştasın: Sinema ve Duyguların Sarsıcı Dansı: Lori Jo Marso’dan Feministleşme Deneyimi!

Yükleniyor
svg

Sinema ve Duyguların Sarsıcı Dansı: Lori Jo Marso’dan Feministleşme Deneyimi!

Temmuz 7, 20254 dk okuma süresi

Sinema perdesi, bizi sadece güldüren, ağlatan ya da heyecanlandıran bir eğlence aracı mıdır? Yoksa, koltuğumuzda kıvranırken, rahatsız edici duygularla yüzleşirken, aslında dünyayı değiştirme arzusunu tetikleyen güçlü bir katalizör müdür? Lori Jo Marso’nun derinlemesine analizleri, feminist sinemanın işte bu “rahatsızlık” potansiyeline odaklanarak bize yepyeni bir pencere açıyor!

Marso, klasik Chantal Akerman’ın “Jeanne Dielman” (1975) gibi avangart eserlerden, Greta Gerwig’in “Barbie” (2023) gibi popüler filmlere kadar geniş bir yelpazeyi inceliyor. Geleneksel feminist film teorisyenlerinin ve yönetmenlerinin ırk ve cinsiyet çeşitliliğini artırmaya, zararlı stereotipleri kırmaya odaklandığı bir ortamda, Marso bambaşka bir şey öneriyor: Politik değişimin arzusunu tetikleyebilecek olan, tam da bu rahatsız edici duygulardır! Boğulma hissi, can sıkıntısı, utanç, “cringe” (iç burkan utanç) ve kararsızlık gibi bedensel duyumlar, feminist filmin kadınların birbirleriyle ve politik eylemle olan ilişkilerini dönüştürmek için en güçlü aracı haline geliyor.

Rahatsızlık Sanatı: Zihinlerimizi Altüst Eden Yönetmenler

Marso’nun tezi, iyi ve kötü hislerin basit çözümlerini reddeden bu belirsiz duyguların, izleyicileri sorgulayan ve kafası karışık bıraktığı yönünde. Ona göre, sinemacılar tam da bu rahatsız edici duyguları kullanarak duyularımızı karıştırıyor ve patriarkal, ırkçı ve varoluşsal kaygının politik koşullarıyla yüzleşmek ve incelemek için bir alan açıyorlar.

Chantal Akerman’ın sinematik dilinden ve Simone de Beauvoir’ın kız ve kadınların yaşamlarına olan fenomenolojik ilgisinden yola çıkarak, Marso; Mati Diop, Catherine Breillat, Joey Soloway, Emerald Fennell, Michaela Coel, Audrey Diwan, Alice Diop gibi birçok yönetmenin film ve televizyon çalışmalarını analiz ediyor. Bu yönetmenler, kamera, ses, kurgu ve yeni anlatı biçimlerini yenilikçi ve kasıtlı kullanımlarıyla, izleyicileri feminist gibi hissetmeye ve özgürlük olasılığını hissetmeye davet etmek için “rahatsızlığı” kullanıyorlar.

Bu tür filmler, bizi ırksal ve sömürgeci hiyerarşilere olan bağımlılıklarımızı, annelik ve romantizmin fanteziye dönüşen fikirlerini, bireyselleşmiş ve özerk özgürlük kavramlarımızı incelemeye zorluyor. Marso, tüm bunların geride bırakılması gerektiğini, çünkü ancak o zaman bakım, bağlantı ve eşitliğe değer veren ilişkisel bir özgürlüğü kucaklayabileceğimizi savunuyor.

Lori Jo Marso’nun bu bakış açısı, sinemaya sadece bir hikaye anlatıcısı olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün tetikleyicisi olarak bakmamızı sağlıyor. Eğer filmlerin sadece rahatlatıcı bir kaçış değil, aynı zamanda düşünmeye, sorgulamaya ve hatta bazen rahatsız olmaya teşvik eden güçlü araçlar olduğuna inanıyorsanız, Marso’nun bu keşifleri sizin için çok şey ifade edecektir. Perdede gördüğünüz rahatsızlık, belki de zihninizdeki değişimin ilk kıvılcımıdır, kim bilir?

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum bırak

Cevap ver

Yükleniyor
svg