
Romanya sinemasının son dönemdeki en dikkat çekici eserlerinden biri olan Mihai Mincan’ın ilk uzun metraj filmi Milk Teeth, izleyiciyi 1989 yılının son kaotik günlerine, Çavuşesku rejiminin çöküş anına götürüyor. Ancak film, büyük siyasi manşetlere odaklanmak yerine, bu kitlesel travmanın insani maliyetini 10 yaşındaki Maria’nın gözünden aktarıyor. Maria, sadece ülkesinin totaliter bir kabustan uyandığına değil, aynı zamanda ablasının gizemli bir şekilde ortadan kayboluşuna tanıklık eden son kişi oluyor. Bu kişisel trajedi, ulusal travmayla kusursuz bir şekilde örtüşüyor ve Maria’yı çocukluk masumiyetinden erken yaşta koparıp, onu siyasi ve kişisel yıkımın ortasında bir tanık olmaya zorluyor.
Film, “Doğu Avrupa tarihsel hafızası” trendinin önemli bir parçası olarak öne çıkıyor. Çavuşesku diktatörlüğünü, sistemik baskını büyük laflarla değil, bireysel deneyimler ve aile hikayeleri üzerinden işlemeyi sürdüren Rumen sinemasının geleneğini başarıyla sürdürüyor. Yönetmen Mincan’ın bu ilk denemesinde, sınırlı bütçeyle ve bir çocuk kahramanın perspektifini kullanarak, Rumen Devrimi’nin siyasi kaosu aşan, içten ve kişisel boyutlarını yakalaması büyük takdir topluyor. Filmin bu yaklaşımı, Venedik, Selanik ve El Gouna gibi önemli festivallerde adaylıklar kazanarak ve özellikle İnsan Değerleri Ödülü‘ne layık görülerek sanatsal başarısını uluslararası alanda tescil ettirmiştir.
Milk Teeth’in gücü, 10 yaşındaki Maria’nın bakış açısında yatıyor. Ablasının kayboluşuyla oluşan kişisel kriz, rejimin çöküşüyle oluşan toplumsal krizle paralel ilerlerken, Maria hem ailevi bir kayıp hem de çevresindeki yetişkinlerin siyasi korkularını gözlemleyen eşsiz bir duygusal giriş noktası sunuyor. Selanik jürisi, ablanın çözülememiş ortadan kayboluşunu “tüm tarihsel dönemin metonimisi” olarak tanımlayarak, kişisel trajedinin ulusal travmayı nasıl temsil ettiğini vurgulamıştır. Maria’nın sınırlı kavrayışı ve yetişkinlerin siyasi kaos içindeki tepkisizliği, gerçeği arama çabalarını karmaşıklaştırarak doğal bir gerilim yaratıyor ve siyasi çöküşün çocuklar üzerindeki koruyucu kalkanları nasıl ortadan kaldırdığını gösteriyor.
Mincan’ın sanatsal vizyonu, Rumen Yeni Dalgası’nın minimalist estetiğini başarılı bir şekilde kullanır. Natüralist performanslar ve kısıtlanmış anlatım, dönemin atmosferini otantik bir şekilde yeniden yaratıyor. Bu minimalist yaklaşım, genç bir protagonistin sınırlı bakış açısını merkeze alarak karmaşık siyasi olayları duygusal olarak erişilebilir kılıyor ve filmin kayıp masumiyet, totaliter terör ve travma kaynaklı erken olgunlaşma temalarını derinlemesine işlemesini sağlıyor. Totaliter rejimin sadece manşetlerdeki vahşetiyle değil, aynı zamanda çözülmemiş kayıplarla aileleri nasıl içeriden tahrip ettiğini göstererek “İnsan Değerleri Ödülü”nü kazanması, bu tematik derinliğin altını çiziyor.
Film, her ne kadar ticari dağıtımı sınırlı olup 17 bin dolarlık bir hasılatla festival filmi kategorisinde kalsa da, prestijli uluslararası festivallerden aldığı dört önemli adaylık ve bir ödül ile sanatsal mükemmelliği kanıtlanmıştır. Bu durum, Milk Teeth‘i sanat sineması meraklıları ve platformlar için keşfedilmeyi bekleyen, eleştirel olarak onaylanmış nadir bir yapım haline getiriyor. Film, genç Rumen sinemacıların atalarının travmalarını işleyerek uluslararası alanda nasıl yankı uyandırdığını gösteren önemli bir örnektir; bir çocuk tanıklığının gücüyle siyasi zulmün izlerini silinmeyecek bir şekilde sinemaya kaydeder.






