Gelecek, bazen en güçlü tohumlarını geçmişten alır.
Kaniehtiio Horn’un hem yönetmen hem de başrol koltuğunda oturduğu ilk uzun metraj filmi “Seeds”, sinema perdesinde taze bir soluk. 2024 yapımı bu Kanada yapımı kara komedi ve gerilim karışımı, dijital çağın karmaşasında kaybolan Mohawk genç bir kadının, kadim köklerine zorlu dönüşünü anlatıyor.
Sosyal medya fenomeni Ziggy, kurumsal bir tohum şirketinin cazip teklifini kabul eder. Ancak hayatı, ailesinin emaneti olan tohumları ve halkının kadim mirasını korumak için girdiği ölümcül bir kedi-fare oyunuyla altüst olur. Film, ev işgali gerilimini, kara mizahla ve kültürel bir hesaplaşmayla harmanlayarak, izleyiciyi hem güldürüyor hem de koltuğuna bağlıyor.
“Seeds”, alıştığımız kalıpları yıkıyor. Bir yandan ev işgali filmlerinin gerginliğini taşırken, diğer yandan mizahın keskin kılıcını kullanıyor. Bu “pulp” (ham ve enerjik) ve “profund” (derin) karışımı, filmin en büyük gücü. Horn, karakterine tanıdık bir sertlik ve samimiyet katıyor. Ziggy, dijital dünyanın baskılarıyla boğuşan, kimliğini arayan modern bir yerli kadının hikayesini anlatıyor.
Film, Kanienʼkehá:ka (Mohawk) topluluğuna içeriden, otantik bir bakış sunuyor. Diyaloglara serpiştirilmiş gündelik dil karışımı, iğneleyici mizah ve mekânın ruhunu hissettiren sinematografi, izleyiciyi bu küçük topluluğun içine davet ediyor. Bu, geleneksel tarihsel dramaların ötesine geçen, modern bir Yerli hikâye anlatıcılığının güçlü bir örneği.
Horn’un filmdeki en temel amacı, bir Yerli kadın olarak hissettiği kuşaklararası öfkeyi, yani sömürgeciliğin bıraktığı travmaları, yaratıcı bir güce dönüştürmek. “Kick-ass” bir Yerli kadın karakter yaratma arzusu, filmde canlandırdığı Ziggy’de somutlaşıyor. O, klişelerin ötesinde, kendi kimliğini ve gücünü keşfeden bir kahraman.
Film, kurumsal kültürün, Yerli kültürünü ve kaynaklarını kâr uğruna nasıl sömürdüğünü sert bir dille eleştiriyor. Ziggy’nin tohum şirketiyle olan anlaşması, bu sömürgeleştirmenin dijital çağdaki yansıması. Ziggy’nin şehirden ayrılarak yeniden köklerine bağlanması, aidiyet ve kimlik üzerine evrensel bir hikâyeye dönüşüyor.
Filmin kalbinde ise “Üç Kız Kardeş” metaforu yatıyor: Mısır, fasulye ve kabak tohumları. Bunlar sadece tohum değil, aynı zamanda direnişin ve kültürel korunmanın sembolü. Ziggy’nin bu tohumları koruma mücadelesi, kurumsal ve sömürgeci baskıya karşı bir başkaldırıdır.
Tek Vizyonun Gücü ve Eleştirmenlerin Yankıları
Kaniehtiio Horn, yazar, yönetmen ve başrol oyuncusu olarak tek bir vizyonu hayata geçiriyor. Bu çok yönlü rolü, filmde güçlü ve inandırıcı bir varlık sergilemesini sağlıyor. Ona eşlik eden Graham Greene ve Dallas Goldtooth gibi tanınmış isimler, hikâyeye derinlik ve doku katıyor. Özellikle Graham Greene’in kendisini canlandırması, zeki bir sinematografik dokunuş olarak dikkat çekiyor.
Eleştirmenlerin tepkisi ise umut verici, ancak kusursuz değil. Film, türleri harmanlamaktaki başarısı ve otantik kültürel temsiliyle övgü toplarken, bazı gerilim sahnelerindeki zayıflıklar ve ton geçişlerindeki tutarsızlıklar not edilmiş. Ancak bu küçük kusurlar, filmin güçlü mizahını, kalbini ve Horn’un sahnedeki büyüleyici varlığını gölgeleyemiyor.
Sonuç olarak “Seeds”, cesur, otantik ve benzersiz bir film. İzleyiciyi düşünmeye sevk eden, aynı zamanda eğlendiren ve Yerli sinemasının yükselen yeni nesline güçlü bir selam duran bir eser. O, kişisel bir hikâyenin evrensel bir yankı bulabileceğinin kanıtı.