Ken Scott’un yönettiği Once Upon My Mother (Ma mère, Dieu et Sylvie Vartan), yalnızca bir biyografik uyarlama değil; aynı zamanda anneliğin dönüştürücü gücüne dair bir sinema destanı. Roland Perez’in otobiyografisine dayanan film, 1963’te çarpık ayakla dünyaya gelen çocuğun ve onun annesi Esther’in hikâyesini anlatıyor. Doktorların umutsuz teşhislerine rağmen Esther’in oğluna verdiği söz — “yürüyeceksin, üstelik hayatın harikulade olacak” — filmin merkezinde bir tür kader düğümü gibi duruyor.
Scott burada klasik bir dram kurmuyor; mizahla harmanlanmış sıcak bir ton yaratıyor. Hayatın beklenmedik anlarındaki kahkaha ile en ağır anların gözyaşını aynı sahnede buluşturuyor. Böylece Once Upon My Mother, yalnızca engelleri aşmanın hikâyesi olmaktan çıkıp, anne sevgisinin hem bireysel hem de evrensel boyutunu görünür kılıyor.
Ailenin Kültürel Hafızası
Quebec sinemasının kendine özgü dokusunu hissettiren film, aile anlatısını merkezine alırken kültürel aidiyet, göç ve inançla da örtük bir bağ kuruyor. Esther’in oğluna verdiği söz, aslında tüm toplumsal yapının ötesine geçen bir kararlılığın sembolü. Bu yönüyle film, yalnızca Roland Perez’in kişisel hikâyesi değil; aynı zamanda bakım verenlerin görünmeyen emeğine adanmış evrensel bir şiir.
Performansların Gücü
Leïla Bekhti’nin Esther yorumu, anne sevgisinin sarsılmazlığını hem güçlü hem de kırılgan yanlarıyla yansıtıyor. Jonathan Cohen’in oyunculuğu ise hikâyeyi gerçek kılan ince dokunuşlarla dolu. Aralarındaki kimya, filmin en etkileyici damarını oluşturuyor.
Temalar ve Ton
-
Anneliğin mutlak sevgisi: Esther’in kararlılığı, umudun en zor koşullarda bile var olabileceğini hatırlatıyor.
-
Adversiteye karşı direniş: Bedenin sınırlılıklarına rağmen ruhun gücüyle hayatı dönüştürme fikri, filmin kalbinde yer alıyor.
-
Bir sözün ağırlığı: Anne-oğul arasındaki söz, filmin dramatik omurgası ve aynı zamanda yaşamın anlamına dair bir metafor.
Neden Dikkat Çekiyor?
-
Docu-Narrative trendi: Son yıllarda otobiyografik hikâyelerin sinemaya taşınması artarken, bu film türün en incelikli örneklerinden biri.
-
Fransız-Kanada dokusu: Mizah ile dramı aynı potada eriterek, özgün bir kültürel anlatım ortaya koyuyor.
-
Toplumsal yankı: Bakım verenlerin görünmez emeğinin tartışıldığı bir dönemde, Once Upon My Mother tam da bu tartışmayı görünür kılıyor.
Eleştirmenlerin Gözüyle
Mondociné filmi “küçük bir mücevher” olarak tanımlarken, Le Journal de Montréal gişedeki başarısını öne çıkarıyor. Seyirciler ise filmi izlerken “hem ağladık hem güldük” yorumlarıyla deneyimin duygusal yoğunluğunu özetliyor.
Apartman No:26 Notu
Once Upon My Mother, yalnızca bir biyografik dram değil, aynı zamanda anneliğin sarsılmazlığını evrensel bir duyarlılıkla anlatan sinemasal bir mektup. Ken Scott, kişisel bir hikâyeden yola çıkarak herkesin kalbine dokunabilecek bir evrensellik yaratıyor. Bu filmi izlemek, aslında bir annenin sözüne tutunarak yaşamı yeniden kurmanın mümkün olduğunu hatırlamak demek.